Seyahat günlüğü yazılarımı gezi blogu kısmına eklemeye devam ediyorum. Buralar bir gezi rehberi ve seyahat sitesine dönse bile, zamanında bir seyahat güncesi ve seyahat blogu idi. Neyse hadi seyahat günlüğüme göz gezdirelim. Bu defa da Endülüs notları var sırada. Endülüs gezisine ait çok şey zaten var kesfet.tv’de. Bunlar benim küçük notlarım.
Seyahat Günlüğü Yazıları.. Endülüs Notları
Yerden yaklaşık bir metre kadar yükseklikte bulunan duvara sırtımı yasladım. Sonradan eklendiğini düşündüğüm çıkıntıya ayaklarımı uzatarak etrafı seyretmeye başladım yine..
Yine diyorum çünkü her gittiğim yerde yaparım bunu. Kendi şehrimdeymiş gibi ortalıkta biryerlere rahatça oturur ve konuk olduğum kentin insanlarını izlerim. Bakar dururum öylece. Kimbilir belki de onlar da bana bakıyorlardır..
Sağımda solumda bir kaç kişi duvarın ön tarafına yaslanmış sigaralarını tüttürüyorlar. Birkaçı da sırtımı yasladığım duvarın ardındaki büyük yapının oluşturduğu gölgeden faydalanıyor gibiler.
Az önce marketten aldığım deyim yerindeyse “buz gibi” gazlı içeceği hem yudumluyorum, hem de kutusunu arada sırada yüzüme sürüp serinliyorum. Bugün Endülüs’de sıcak öyle bunaltıcı ki! Burada, bu duvarın gölgesinde oturup biraz soluklanmak ve ayaklarımı uzatıp etrafı izlemek her zaman olduğu gibi bu defa da yapacak en iyi şey.
Oturan Gezgin Olmak Çok Keyifli!
Burada bir süre daha otururum sanırım. Bu coğrafyanın dokusunda aklım karışmak için çok müsait olduğundan fazlaca düşünmemeye çalışıyorum. Örneğin benden önce, tam da burada kimlerin oturduğu ile ilgili zihnime herhangi bir soru işareti bile yerleştirmeyeyim diyorum ama mümkün değil gibi. Buralar hep sıcaktı ve bu kocaman yapı yüzyıllardır buradaydı. Bu gölgeyi ilk ben keşfetmiş olamam.Haydi şimdi gel de yine zaman içinde kaybolma!
Endülüs Notları Kurtuba Camisinin Gölgesinde Yazıldı
Sarı rengin tonlarının başka diyarlara davet ettiği bu eski duvarın bana ev sahipliği yaptığı yer Cordoba’dan başkası değil. Sırtımı dayadığım yer de, Mezquita’nın ta kendisi. Hani bizim Kurtuba Camii olarak bildiğimiz ve zamanın bir köşesinde kalan bir dünyaya ait bir parça. Öylesine güzel, öylesine yakın ki..
Burada Endülüs’ün bu büyülü kentinde yüzyıllar boyu yaşanan herşey şimdi sanki yeniden ses veriyor gibi. Gölgesine sığındığım sihirli yapının yanında fısıltılarla birşeyler anlatanlar var sanki. Belki de sıcağın etkisiyle tam anlayamayan bir ruh halim var birkaç dakikadır. Kulağıma gelen sesler kısacık bir süre sonra uğultu olup kayboluyorlar. Bilemiyorum.. Belki de, eski Kurtuba’nın etrafına yerleşen yeni Cordoba şehrinin gürültüsüdür hepsi.
Endülüs’ü gezerken devamlı eski halleri aklıma geliyor. Eminim birçok Endülüs şehri gibi Kurtuba’da o devirlerde çok kalabalıktı. Zamanının merkezi olan bu yapının etrafındaki sokaklar satıcılarla, askerlerle ve ibadet eden din adamlarıyla doluydu. Oturduğum ve ayaklarımı uzattığım yerde ise, belki de böyle oturmak hoş karşılanmıyordu! Ya da kimbilir belki de herkes benim oturduğum gibi oturuyor ve önelerinden gelen geçene bakıp zaman geçiriyorlardı.
Cordoba şimdi de çok kalabalık. Hatta Mezquita’nın bulunduğu eski şehir bölgesi belli saatlerde turistler nedeniyle iğne atsanız yere düşmeyecek şekilde yoğun. Ama şu an o saatlerde değiliz. Ben akşam üzerine doğru geldim buraya. Bu sayede güneşin açısını bu harika binayla gölgeleyebildim. O itiş kakış kalabalığı kaybolmuş görünüyor, belki de bizi yalnız bırakmak için gitmişlerdir buradan.
Endülüs Tutup, Sarılıp Bırakmıyor
Gitmişlerdir diyorum çünkü turist kalabalıkları Cordoba’da pek konaklama yapmıyorlar. İki üç saatlik bir ziyaret ve sonrası ya Granada ya da Sevilla. Hangi yönden geliyorlarsa, karşı istikamete doğru Endülüs topraklarına hızlı bir bakış yapıyorlar.
Yavaşlamak için ideal bir coğrafya burası. Endülüs’ün bana da etki eden ama tam olarak açıklayamadığım bir büyüsü var. Tutuyor, sarıyor, bırakmıyor gibi. Çok garip. Endülüs notları da böyle çıkıyor belki.
Yaşamı arkada bırakabileceğim ender bir yer bu topraklar. Sırtımı dayadığım tarihi bir binanın önünde ayaklarımı uzatıp rahat ettiğim, belki az sonra gelen serinlikle gözlerimi hafifçe kapatıp keyifle uyuyacak kadar da benim olan bir yer gibi. Çeşmeden akan bir su sesi duyuyorum şimdi de! Gelirken hiç dikkat etmedim etrafımda bir çeşme var mı? diye. Umarım bu çölde vaha gören bir yolcu hali değildir!
Çok ilginç! Gerçek bir çeşme var hemen oturduğum yerin sağında. Bir saate yakındır burada oturuyorum ve çeşmeyi yeni farketmiş olmak komik geldiğinden olsa gerek anlamsızca sırıtıp duruyorum. Sanırım şu anda önümden geçenler de bu sırıtışıma bakıyorlar. Baksınlar ne yapalım.. Ben de onlara gözlerimi ayırmadan bakmaya devam ederim öyleyse. Onların kimi işten çıkıp evine gidiyor, kimi belki bir buluşmaya yetişmek için koşar adımlarla önümden geçiyorlar. Oysa Kurtuba’nın bu harika serinliğinde ben rahatım. Ne yetişmem gereken bir yer var bugün, ne de acil beni bekleyen birileri..
Yola çıkalı çok gün oldu yine. Yalnız başladım, yalnız devam ediyorum. Ve yalnız olduğum bu şehirde, yavaşlayıp rölantiye aldığım kalbim, aklım ve hayallerimle birlikte yavaş yavaş kalabalıklaşıyorum sanki. Onların, uzun zamandır duymadığım seslerini işitiyorum artık. Konuşacağımız çok şey var gibi.
Şimdi biraz onlara vakit ayırayım. Çok rastlaşamıyoruz eski dostlarımla. Geri geleceğim günlük..
Love
love 🙂
ferdayekdes@gmail.com