Avrupa‘nın en eski şehirlerinden biri burası. Eski olduğu kadar küçük bir de ülke üstelik. Hem bu şehir hem de başkenti olduğu ülke aynı adı taşıyor, Lüksemburg. Bin yıllık tarihiyle barışık bu küçük ülkede harika detaylar var yine. Lüksemburg’un gezilmesi gereken yerlerini gezip yine kısa ama detaylı bir Lüksemburg Gezi Rehberi ortaya çıkacak. Takılın, Lüksemburg’u gezmeye başlıyoruz.
Lüksemburg Gezi Rehberi
Avrupa’nın ortasına sıkışıp kalan Lüksemburg, küçük olmasının da etkisiyle tarih boyunca saldırılara uğrayan bir yer olmuş. Ama her seferinde bu bölgede hükmünü sürdürmeye devam etmiş. Belçika, Fransa ve Almanya arasında yer alan bu küçük ülke aslında kurulduğu dönemlerin şartlarına göre öyle güzel konumlanmış ki, kaleyi oluşturan surlardan günümüze kalanları ve bazı yerlerde kalıntılarını gördüğünüzde bunu daha iyi hissedebiliyorsunuz.
Lüksemburg Büyük Dükalığı
Lüksemburg’da bulunmak anlamlı ve özel bir durum aslında. Yani Lüksemburg gezisi planlayıp Lüksemburg’a geldiğinizde, dünya üzerinde hükmünü bağımsız bir şekilde sürdüren tek dükalıkta bulunuyorsunuz. Evet! Lüksemburg’un resmi ismi Lüksemburg Büyük Dükalığı. Ülkede temsili bir parlementer sistemi ve anayasal monarşi bulunuyor.
Dükalığın tarihi 963 yılına kadar dayanıyor. Kont Siegfried bu coğrafyada Lütteburg kalesini kurdurduğunda başlayan hikaye, Lüksemburg hükümdarlarının Kutsal Roma Germen İmparatoru olmalarına kadar gidiyor.
Asalet ünvanları, Lüksemburg düşesi Charlotte’un Bourbonlardan bir asille evlenerek soyunu devam ettirmesinden dolayı Bourbon Hanedanlığı’na dayanan şimdiki dükalık da aynı hanedanın soyundan geliyor. Ancak bu evlenmelerle hanedan dönem dönem farklı ailelere de geçmiş. Habsburglardan tutun da Fransızlara, Belçikalılara, Hollandalılara kadar ya yönetim ya da evlenmeler yoluyla bağlılıklar yaşamış bir yönetimleri olmuş.
Booking.com
Tabii ki başta da yazdığım gibi iştah kabartan bu coğrafyada işgaller de bitmemiş. Lüksemburg aynı zamanda her iki dünya savaşında Alman işgaline uğramış. Yani anlayacağınız dostlar; buraların acıları da Avrupa’nın her yeri gibi hiç bir zaman sona ermemiş aslında. Bakmayın siz şimdi Avrupa Birliği isimli ekonomik çıkar bölgesinin savaşları durdurması ve ortak amaçlara koşma kavramlarını. Bu geçici de olsa huzur dönemi en çok Lüksemburg gibi ülkeleri rahatlatmış.
Lüksemburg’u Gezelim Görelim
Neyse biz Lüksemburg’u gezmeye başlayalım o zaman. Lüksemburg’a benim gibi Paris tarafından geliyorsanız Petrus vadisini çevreleyen yoldan, kentin üst şehir olarak bilinen bölgesine ulaşıyorsunuz.
Petrus vadisi muazzam bir alan. Şehrin kuzeyinde bulunan Alzette ve Güneyinde bulunan Petrusse nehirleri ile çevrelenen şehrin aynı zamanda vadiye yeşilliğini ve bereketini kattığı görülüyor. Dünyanın en zengin şehri hatta ülkesi ünvanını da belki de bu sihirli konumu sağlıyordur diye düşünmeden edemiyor insan.
Bu vadiyi çevreleyen ve yer yer 70 metre yüksekliğe ulaşan üst şehir bölgesinin yamaçlarını birbirine bağlayan köprüler bulunuyor. Bu köprülerden en görkemli olanı sanırım Adolf Köprüsü. Köprünün bir bakım çalışması sırasına denk gelen seyahatimde köprünün inşaat halinde olmasından dolayı çevreye görsel bir olumsuzluk vermesin diye tamamının brandalandığını gördüm. Köprünün ismi 1890’larda ülkeyi yöneten Grand Dük Adolphe‘den geliyor.
Lüksemburg’un Meydanları
Lüksemburg, bulunduğu coğrafyanın mevsimsel etkisiyle oldukça yağış alan bir bölgede bulunuyor. Eğer yaz sıcaklarında burada bulunmayacaksanız yağmurluklar başta olmak üzere hazırlıklarınızı tam olarak yapmanızı öneririm. Ben ne zaman gitsem kapalı bir havada şiddetli yağan yağmurlarla karşılaşıyorum. Ama yağmur yağarken de gezilecek harika bir kent olduğunu gözardı etmeyin. Hatta öyle gerekiyorsa bırakın ıslanın biraz! Çünkü burası yeşillikler arasında, nehirlerin aktığı sizin seyir teraslarında ve yemyeşil parklarda keyif sürebileceğiniz çok huzurlu bir kent. Bu vadiler ve şehrin konumu nasıl eskiden savunma amaçlı Lüksemburg’un kurtuluşu olduysa, bugün de ziyaretçilerinin en fazla ilgi gösterdiği yerler arasında geliyor.
Şehire ulaştığımda Notre Dame Katedrali‘nin de yer aldığı yolun kenarında bulunan ve meçhul asker anıtı da denilen, dünya savaşında hayatını kaybetmiş askerlere adanan anıtın bulunduğu meydanda indim araçtan. Burası Lüksemburg’un önemli meydanlarından biri. İsmi Place de la Constitution / Anayasa Meydanı. Önemli törenler bu meydanda yapılıyor.
Burada bir park yeri bulunuyor ve hemen meydanın katedrale doğru olan tarafında yolun kenarında kullanabileceğiniz tuvaletler de yer alıyor. Bu meydanda durup biraz aşağıda kalan alana ve karşı tepelere bakmanızı tavsiye ediyorum. Fotoğraf çekimi için çok uygun olan bu alanda aynı zamanda harika bir manzara bulunuyor.
Lüksemburg Gezi Rehberi Golden Lady
Burada bulunan anıtın üzerinde altın kaplama bir kadın figürü bulunuyor ve Golden Lady (Gelle Fra) olarak adlandırılıyor. Lüksemburg Birinci Dünya Savaşı sırasında tarafsız kalmasına rağmen Almanlar tarafından “Fransızlarla savaşmak için burada olmak gerek!” kararı bir gerekçe gösterilerek işgal edilmiş. Bu işgal yüzünden bir grup Lüksemburglu Fransa ve Belçika saflarına katılarak Almanlarla savaşmışlar ve yaklaşık olarak bu gruptan 2 bin kişi bu savaşta hayatını kaybetmiş.
İşte bu anıt, orada hayatını kaybeden vatansever Lüksemburg askerlerinin hatırasına dikilmiş. Altında hayatını kaybeden bir askerin başında yas tutan bir erkek figürü de bulunan anıt 1923 yılında yapılmış. Sonrasında İkinci Dünya Savaşı ile yeniden Almanların işgal ettiği ülkede, anıtı kaldıran Almanlar parçalarını ayrı ayrı yerlere göndermişler. Savaştan sonra bu parçalar toplanarak tekrar onarılan anıt, günümüzdeki haline ancak 1984 yılında kavuşmuş.
Buradan yolun karşı tarafına geçerek (Trafik ışıklarının olduğu yerden geçip karşı sokağa girin.) trafiğe kapalı alanda rahatça yürüyerek Place d’Armes‘a ulaşabilirsiniz. Place d’Armes bu bölgede bulunan ve kent hayatının diğer yerlere göre daha kalabalık(!) yaşandığı iki meydandan biri. Meydan dediğime bakmayın büyük bir genişlik alan işte.
Bu meydanın sağından yürürseniz kısa bir süre sonra pasaja benzer bir kapıdan başka bir meydana, yani Place Guillame meydanına ulaşıyorsunuz. Meydanda belediye başkanlığı binası olan Hotel de Ville‘de bulunuyor.
Lüksemburg’un En Güzel Manzarası
İki meydanda da harika neo klasik yapılar, kafeler, restoranlar ve mağazalar bulunuyor. Şehrin bu bölgesi gerçekten çok keyifli bir yaşam alanı.
Lüksemburg halkının refah seviyesinin yüksekliğinden olsa gerek ayrı bir güven ve huzur hissediyorsunuz bu kentte. Bu nedenle Lüksemburg’un küçük olması sizi hem yanıltmasın hem de Avrupa’da görülecek yerler listesinden çıkarmanıza sebep olmasın. Bu küçücük ülkede, Michelin yıldızlı restoranlar, lüks ve konforlu oteller ile dünyaca ünlü mağazaların şubeleri de bulunuyor.
Lüksemburg Büyük Dükalık Sarayı!
Meydanları geçip Lüksemburg Büyük Dükalığı sarayı önüne çıktığınızda biraz da şaşırıyorsunuz. Çünkü tahmin ettiğiniz gibi korumalar, polisler ve güvenlik önlemlerinin olmadığı bir bina görüyorsunuz. Sadece kapısında bazı zamanlarda sembolik olarak bir asker bekliyor. Zaten Lüksemburg’un ordusu da yaklaşık 950 kişiden oluşuyor ve neredeyse yarısına yakını gönüllü.
Avrupa’nın pek çok yerinde olduğu gibi hem çalışmak için hem de yaşamak için Lüksemburg’a yerleşmiş olan Türkiye’den gelenler bulunuyor. Şehirde birçok kebapçı olduğunu söylememe gerek yok sanırım! Yola devam ederseniz, yürüyerek Clarafontaine meydanına ulaşacaksınız. Meydanda şu andaki yönetim birimlerinin yani hükümet binalarının hatta bakanlıkların olduğunu göreceksiniz. Ancak Dük’ün sarayından tecrübeli olduğunuz için yine bizdeki bakanlıklar gibi düşünmenize gerek yok. Örneğin ben yolu kısaltmak için Dışişleri Bakanlığı’nın bahçesinden geçtim. O derece yani!
Bu küçük meydanda bulunan heykel dikkatinizi çekerse Düşes Charlotte’un heykeli olduğunu söyleyeyim.
Buradan sonra harika bir manzara izlemek için ulaşmanız gereken yer Adalet Meydanı. Yine adli binaların bulunduğu meydanın içine girip hemen solunuzda kalacak olan asansörü geçerek varacağınız teras benzeri alandan vadiyi ve yeşilliği izleyin sonra da hemen yanındaki Lüksemburgluların “Avrupa’nın en güzel balkonu” olarak tarif ettikleri Corniche‘den manzarayı seyredin. Lüksemburg’a buralardan baktıktan sonra hem tarihi, hem yaşamı hem de bu coğrafyayı emin olun çok daha iyi anlıyorsunuz.
Hani az önce buraya yani Adalet meydanına gelirken bir asansörden bahsettim ya size. İşte oradan da isterseniz aşağı bölgeye inebiliyorsunuz. Canınız isterse yürüyerek merdivenleri kullanarak da inebilirsiniz ama en azından çıkarken bunu yapmayın bence. Oldukça fazla sayıda basamak var. Aşağı bölgeyi, yaptığım yürüyüşü ve daha birçok detayı da ayrı bir başlık altında yazacağım.
Lüksemburg bitti mi peki? Elbette hayır.. Küçük ama harika bir ülkeden bahsediyorum. Anlatacak çok şey var daha. Lüksemburg gezi rehberi devam edecek.