Kıbrıs’ın hikayeleri vardır. Hüzünlü olan, gri renkte, kimilerinin unuttuğu, kimilerinin aklından hiç çıkmayan ama hatırlamak istemediği hikayeler. Girne, Lefkoşa ve Gazi ünvanlı Magosa’nın mekan olduğu bu hikayeler, gezmek için buralara gelenlere anlatılmaz ve sanki üzerinden geçen yılların çektiği bir örtüyle kapatılır. Magosa gezisi elbette benim için Kıbrıs’ta gezilecek yerler listemden bir durak. Ama Kıbrıs’ın her bir yeri gibi yine de çok farklı benim için. Bu nedenle Kıbrıs’ın kumda saklı şehri Magosa gezilecek yerler sıralamasına bir bakalım. Magosa gezi rehberi
Kıbrıs’ın biraz önce bahsettiğim bu üç kentinden Lefkoşa daha siyasi, Girne ise çok daha turistik bir hal almış. Magosa ise bu ikisinin arasında kendine daha az yer buluyor gibi görünse de, çekiciliğinden hiç birşey kaybetmeden üzerindeki tarihi, gizemi ve hikayeleri sahip olduğu kumlarda saklıyor adeta.
Magosa Gezi Rehberi: Kumda Saklı Şehir Magosa Gezisi
Magosa’ya vardığımda son zamanlarda bir çok yerde olduğu gibi yağmur vardı. Yağmur berekettir derler. Biz mi, yoksa gittiğimiz yerler mi bunda etkilidir bilinmez ancak şehirlere yağan yağmurlar adeta onların ıssızlıklarını da ortaya çıkarıyor. Fotoğraf çekmek açısından olumsuz yönleri olsa da, seviyorum “ıslak şehirleri”.
Yağmurun da etkisiyle ıssızlaşan Magosa’yı -zamanım da çok fazla olmadığından- bekletmeden sokaklarına çıktım.
Magosa, antik çağlarda Arsinoe, Yunanlar tarafından ise Ammochostos ismiyle anılmış. Ada tarihinin önemli bir kısmını oluşturan Luzinyen döneminde ise, Yunancadaki isminden esinlenilerek Famagusta olarak denilmiş. Türkçe Magosa olarak söylenen şehire 1974 yılındaki harekattan sonra “Gazi” ünvanı verilmiş.
Magosa’nın Yunanca ismi olan Ammochostos “kumda saklı, kumda gömülü” anlamına geliyormuş. Bu anlamın sakladığı ipuçlarına şehirde ulaşabiliyorsunuz aslında. Yakınlarda bulunan ünlü antik kent Salamis Arap akınlarıyla yıkıldıktan sonra, oradan göçen halk ve ardından gelen tüccarlar yeni bir şehir kurmuşlar. Bu şehir de yani Magosa’da zamanla limanı dolayısıyla ticaret merkezi haline gelmiş. Akdeniz’in ortasında bulunan bir ara durak olma özelliğiyle zenginleşip, altın devirlerini yaşamış.
Magosa’nın geçmişte önemli bir merkez olduğunu simgeleyen kentin korunmasında kullanılmış şehri çeviren surların büyük bölümü hala dimdik ayakta duruyor. Luzinyen döneminde yapılan bu surlar, Osmanlıların gerçekleştirdiği kuşatmada, o dönem kente hakim olan Cenevizlilerin 10 ay boyunca direnmesine yardımcı olmuş. Elbette ki bu kuşatmada ciddi bir zarar gören surların onarımı da, yine uzun süren Osmanlı hakimiyeti sırasında gerçekleştirilmiş.
İçimden bir ses, tarihi koklayarak surların üzerine çıkıp şöylece etrafı izlemek gerektiğini söyledi. Denize doğru bakan tarafın sağından yöneldim surların üzerine. Yağmurun getirdiği puslu havada denize bakmaktan çok, surların içi dikkat çekici geldi birdenbire.
Magosa Gezilecek Yerler – Akdeniz’in En Görkemli Yapısı
Bulunduğum tam bu noktada hemen arkamda tüm görkemi ile duran ve bir kısmının harap görünmesine rağmen sapasağlam ayakta olan bir yapı kendini gösteriyor. St. Nicholas katedrali olarak başlayan kutsal görevini, Lala Mustafa Paşa Camii olarak devam ettiren, tarihin yıpratıcılığına rağmen heybetinden hiçbir şey kaybetmeyen güzel yapı.
Lüzinyen döneminde tüm Akdeniz’in en güzel yapısı olması için inşa edilen Gotik eser, yıllar boyunca Luzinyen hanedanlarının Lefkoşa’da Kıbrıs kralı olarak taç giymesinden sonra gerçekleştirilen Kudüs’ün hakimi olarak Kudüs Kralı sıfatıyla da ikinci kez taç giydikleri yer.
Ada 1571 yılında Osmanlı yönetimine geçtikten sonra, yapının ana mimarisi bozulmadan bir minare eklenerek “Lala Mustafa Paşa” ismiyle camiye dönüştürülmüş. Lala Mustafa Paşa Camii veya daha önceki ismiyle St. Nicholas Katedralinin ön yüzü denize doğru değil karaya doğru dönük.
Magosa Gezi Rehberi: Namık Kemal Sürgünde Magosa’da
Lala Mustafa Paşa Camii’nin ön tarafı bir meydan ve ismi de burada sürgün hayatı yaşayan “Namık Kemal” in adını taşıyor.
Lala Mustafa Paşa Camii, Namık Kemal’in sürgün hayatını geçirdiği ve bugün müzeye dönüştürülüp yaşadığı hayattan simgeler sunulan hayatının bir kısmını geçirdiği zindanı, Venedik Sarayının bahçesine açılır bir şekilde sizi karşılıyor.
Meydanda görülecek olanlar bunlarla sınırlı değil. Anlatılan hikayelere göre Lüzinyen döneminde yapılan St.Nikolas katedrali’nin hemen önünde bulunan bir ağacın katedralin yapıldığı yıl dikildiği anlatılıyor. Yani ağaç Lala Mustafa Camii olmadan önce bile buradaymış. Bu enfes yapı ile yaşıt olan Cümbez ağacının yılda birkaç kez meyve veren bir çeşit incir türü olduğunu da burada öğrendim.
Magosa’nın Gezilemeyen Yeri Kapalı Maraş Bölgesi
Magosa’nın hemen her yeri tarih. Ancak burada dikkat çeken en önemli yerlerden biri de sanki bir nükleer savaş geçirmiş ve terkedilmiş bir bölge görüntüsü veren kapalı Maraş bölgesi.
Kıbrıs Barış harekatları öncesinde bir tatil ve turizm merkezi olan bölge, öylesine çok sayıda harap olmuş turistik tesis barındırıyor ki, bundan 40 sene kadar önce nasıl önemli bir yer olduğunu sadece hayal etmeniz bile yeterli oluyor.
Uzaktan fotoğraf çekmeye çalışsam da, belki o günün hassasiyetinden ötürü çevrede nöbet tutan askerler tarafından uyarıldım. Uzaktan seyretmek zorunda kalsanız bile kapalı Maraş bölgesi tüylerinizi diken diken edecek kadar etkileyici.
Kapalı Maraş ile halka açık olan müthiş kumlara sahip plajlar yan yana bulunuyor. Kumun inceliğinin ve renginin verdiği hisler ile sanki tropik iklimlerde dolaşıyormuş gibi olduğunuzu söylemeliyim.
Magosa Gezmek İçin Harika
Magosa da gezebileceğiniz yerler bunlarla sınırlı değil elbette. Othello Kulesi, 6km. kadar uzaklıktaki Salamis harabeleri, ikiz kiliseler olarak bilinen Sinan Paşa Camii bunlardan bazıları.
Daha önce birkaç kez geldiğim ancak böylesine detaylı gezme fırsatını yakalayamadığım Magosa’da, yağan yağmura rağmen günlük hayatın yaşandığı sokaklara daldım. Bir çok turistik bölge gibi burada da kafe, bar ve restoranların yanında birçok hediyelik eşya satan dükkan da bulunuyor.
Magosa sokaklarında bu kadar tarih kokan bir gezintiden sonra havanın da verdiği etkiyle aklımda bir Güney Amerika kasabası görüntüsü oluşuyor. Yağışlı ve puslu hava, sokakların bundan dolayı nispeten boş olması ve sanırım en önemlisi mimarisi ile keyifli bir yer olduğunu haykırıyor.
Adanın hüzünlü geçmişi hemen yanıbaşınızda Maraş bölgesi ile devamlı yüzünüze vuruluyor gibi bile olsa, Magosa şimdi çok daha huzurlu ve çok daha durgun.
Akdeniz’in güneyine doğru bakıp kahvemi yudumlarken, ayak izlerimi kumlardan silen yağmur damlalarına bakıp buralardan ayak izleri silinse de ismi silinmeyen Namık Kemal’e selam ettim.