Home Fransa Paris Paris Bu Defa Adım Adım Geziyoruz

Paris Bu Defa Adım Adım Geziyoruz

0

Paris, dünyanın en çok ziyaret edilen yerlerinin başında geliyor. Her yıl milyonlarca insan Paris’i seyahat planlarına dahil ediyor.

Tabii ki bu müthiş bir atmosfere sahip şehrin yakaladığı bu popülariteyi hakettiği pek çok özel noktası bulunuyor. Örneğin “Paris” kelime olarak söylendiğinde bile akıllarda öyle çok algı bırakıyor ki! Hangi birini anlatacağınızı şaşırıyorsunuz.

Bu büyülü şehir, bir zamanlar (belki hala) dünyanın neredeyse tüm şehirlerini geride bırakan mimarisi, tutku dolu bahçeleri, gözleri kamaştıran köprüleri, sembol olmuş yapıları ve aşk dolu hikayeleri ile ziyaretçilerinde derin izler bırakıyor.

Burası Paris. Bir kere gelmekle de asla gezilemeyecek bir şehir. Gezmek değil gerçekten hissetmek ve yaşamak gereken bir şehir.

Paris’i de kapsayan Benelüx turlarım veya sadece Paris seyahatlerim nedeniyle birçok kez ziyaret etme fırsatını yakaladığım aşkın ve romantizmin şehri Paris’i ziyaret edeceklere bir başlangıç yapma fırsatı için Paris’i anlatmaya başlayalım.

Paris Gezi Rehberi

Paris her şeyden önce görkemli ve bu görkeminin yanında asil bir şehir olduğunu adeta haykırıyor.

Bir imparatorluğun başkenti olmanın ve bu tecrübenin getirdiği özenle yapılan simge ve eserlerin günümüze ulaşması için sahip çıkılmasının, bugün Paris’i ziyaret edenlerin hayran hayran bakmasını sağladığı bir gerçek!

Paris, deyim yerindeyse özene bezene süslenmiş bir kent. Dünyaca ünlü bulvarları, şık köprüleri ve caddeleri, pahalı butikleri, zarif restoranları içine katarak romantik bir hale büründürülmüş atmosferi ile hem Parislileri hem de yılın hiçbir döneminde eksik olmayan ziyaretçilerini adeta bir rüyada yaşatıyor.

Paris hakkında söyleyecek çok şeyi olan biri olmama rağmen, Paris’i yazmaya çekiniyorum bile diyebilirim! Çünkü böylesi bir şehir birkaç sayfaya sığacak gibi değil.

Dedim ya Paris başka bir şehir. Eğer bir gün bir Paris Turu veya Paris’in de içinde bulunduğu Benelüx Turu sırasında karşılaşır ve size de hikayeler anlatma fırsatı yakalarsam, Paris’i beraberce daha bir anlamlandırabiliriz.

Siz bakmayın Paris hakkında burun kıvıranlara. Hani o ünlü sözün bahsettiği gibi “Müziği duymayanlar dans edenlere ‘deli’ gözüyle bakarmış” misali boşverin onları. Egolarınızdan ve ağır insani yüklerinizden arınarak Paris’in güzelliğini yaşayın.

Buyurun ilk defa Paris’e gidiyormuşçasına, Paris’in gezilecek yerlerine bir göz atalım.

Concorde Meydanı

Paris’in kalbi sayılan bir noktada bulunan Paris Concorde Meydanı, muhtemelen Paris’e geldiğinizde yolunuzun düşeceği ilk mekanlardan biri.

Orijinal ismiyle Place de la Concorde yani Concorde Meydanı gerçekten tam bir merkez gibi ve gezi planlarınızın başlangıç noktası olma özelliğini taşıyor.

Böylesi meydanlara sahip olamayan bir ülkenin vatandaşı olarak, sekiz hektarlık bir alana yayılmış olan Concorde Meydanı’nda kendinizi küçücük hissedeceğinizi söyleyebilirim.

Condorde Meydanı öyle bir yerde ki; dünyaca ünlü Şanzelize Caddesi‘nin (Champs-Elysees) başlangıç noktası.

Yüzünüzü Şanzelize’ye doğru çevirdiğinizde Tuileries bahçeleri ve Louvre Sarayı arkanızda, solunuzda yer alan Seine Nehri ve karşı kıyısındaki Assemblée Nationale yani Ulusal Meclis ile sağınızda yer alan Madeleine Kilisesi ve Hotel Crillon ile ikiz binada bulunan Denizcilik Bakanlığı’nı barındıran Hotel de la Marine sizi bambaşka bir dünyanın ortasına atmaya yetiyor.

İşte tam da böyle dururken karşısınızda bir Obelisk yani dikilitaş göreceksiniz. Onun da hikayesi şöyle; Meydan ilk ortaya çıktığında XV.Louis’in at üzerindeki heykeli yer alıyormuş. Bu nedenle meydanın ismi de XV. Louis meydanı olarak anılıyormuş. Ancak 1792 yılında yani devrim sürecinde bu heykel yıkılmış. 1793 – 1795 tarihleri arasında aralarında XVI.Louis, Marie-Antoniette ile devrimin önde gelenlerinden Danton ve Robespierre’nin de bulunduğu tutanaklara göre 1119 kişi burada giyotinle idam edilmiş.

Sonrasında meydanın ismi de değiştirilerek XV.Louis heykelinin bulunduğu yere 1831 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından Louis-Philippe’e verilen, Luksor’daki Ramses tapınağından getirilen altın uçlu obeliskin (Herhangi bir siyasi mesaj taşımadığından ve kitleleri öfkelendirecek bir şey olmadığından) dikilmesine karar verilmiş. 1836 yılının Ekim ayında 200 binden fazla kişinin katıldığı bir törende, orkestranın çaldığı Bellini’nin 1.Puritani’sinin eşliğinde şu anki yerine dikilmiş. O gün ile bugünün tek farkı, durmadan akan ve insanı deliye döndüren trafik!

Tuileries Bahçeleri

Şimdi sırtınızı Şanzelize Bulvarı’na verip, Concorde Meydanı’ndan hemen arkasında bulunan Louvre’a kadar yürüme vakti!

İşte bu yürüyeceğiniz yaklaşık bir kilometrelik yolun içinde yer aldığı bahçelerin ismi Tuileries Bahçeleri. Paris’in formal bahçesi ünvanlı Jardin des Tuileries, halka açık saray bahçeleri olarak biliniyor.

Bahçe, zamanında burada bulunan Tuileries Sarayı’nın bahçeleri ve arazisiymiş. Tuileries Sarayı ise, II.Henri’nin eşi Catherine de Medici’nin 1570’li yıllarda kiremit ocağı bulunan bu bölgeyi boşaltmasıyla başlayan bir hikayenin devamında kurulmuş. Sarayın ismi de bu kiremitlerden türemiş.

Üçyüz yıldan fazla bir süredir Parislilere açık olan bahçeler, uzun yıllar boyunca çeşitli hikayelere ev sahipliği yapmış. Hikayeleri yine birlikte olacağımız bir Paris turu esnasında paylaşırız umarım.

Louvre Müzesi

Louvre Müzesi dünyanın en önemli müzeleri arasında yer alıyor.

Tam anlamıyla gezmenin birkaç gün sürmesi gerektiği Louvre Müzesi hakkında, Paris yazısında sadece genel bilgileri aktarıyorum. Louvre için ayrı bir başlık altında geniş bir yazı gerekir.

Dünyanın en önemli sanat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan Louvre’un Ortaçağ’a kadar uzanan bir tarihi var. Louvre, ilk olarak Paris’i kuzeyden gelen Viking akınlarına korumak amacıyla bir kale olarak yapılan bir alanda yer alıyor.

Bu kalenin rönesans etkili bir yapı haline gelmesi ise I.Francois zamanında gerçekleşiyor. Sonraki dört yüz yıl boyunca da, neredeyse bütün Fransız Kral ve İmparatorlar binayı durmadan geliştiriyorlar.

Uzun yıllar Fransa topraklarının yönetildiği Louvre Sarayı, günümüzde eşsiz bir müze olarak kullanılıyor.

Louvre kadar ünlü olan avlusundaki cam piramit ise 1989 yılında mimar I.M Pei tarafından tasarlanıp, ekleniyor.

Louvre’da, önemi çok büyük olan sayısız eser sergilenmesine rağmen en çok ziyaretçiyi, Leonardo da Vinci’nin ünlü eseri Mona Lisa tablosu alıyor.

Salı günleri kapalı olan Louvre müzesine her ayın belirli günleri tüm halk, ve yıl boyunca genç öğrenciler ücretsiz olarak giriş yapabiliyor.

Geniş ve güncel bilgiyi Louvre Müzesi’nin resmi sayfasından alabilirsiniz.

Eyfel Kulesi

Dünyanın belki de hakkında en çok konuşulan ve en çok ziyaretçi çeken demir yapısı! Tour Eiffel veya bizim söylediğimiz gibi Eyfel Kulesi, 1889 yılında Paris’te düzenlenecek olan fuar için “geçici” olarak yapılan, ancak Paris’te görülmesi gereken onca şeyin arasından sıyrılarak şehrin asıl sembolü haline gelen planlanmamış bir simge eser başarısı olarak Paris’te öne çıkıyor.

Paris’i ziyaret eden neredeyse herkesin hem Paris manzarası görmek hem de tatlı bir anı bırakmak için çıktığı (Yeni bir grup türedi “Aman eyfel’e mi çıkacağım” diyen.. Aldırmayın onlara..), çık(a)mayanların gıpta ile yutkunduğu ve uzaktan da olsa bir Paris fotoğrafının içine sığdırdığı Gustave Eiffel isimli mühendisin eseri Paris’te mutlaka ziyaret edilmesi gereken noktalardan.

Anteni ile birlikte 324 metre yüksekliği olan kuleyi tam 2,5 milyon perçin bir arada tutuyor ve yedi yılda bir 60 ton boya kullanılarak boyanıyor.

Çevresi de görülecek yerler bakımından oldukça önem taşıyan Eyfel Kulesi, Paris’te Aşk teması olan her üründe kullanılan romantizmin de simgelerinden biri.

Seinne Nehri

Seinne Nehri, Paris’i ikiye bölen ve ilk yerleşim yeri olan Ile de la Cite adasını da çeviren ve şehrin bu kadar özel olmasını sağlayan ünlü bir su yolu.

Paris için baştan çıkarıcı olduğu söylenen Seinne Nehri bu kent için öylesine önemli ki; mesafeler ona göre hesaplanıyor, sokak numaraları ona göre veriliyor ve şehri, kuzeyi sağ yaka, güneyi sol yaka şeklinde ikiye bölüyor.

Bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Seinne Nehri üzerinde de, nehir turu yapan gemiler çalışıyor.

Paris’i ziyaret ettiğinizde, gezilmesi gereken yerlerin çoğunu bu nehir gezintisi sayesinde çok da keyifli bir şekilde gerçekleştirebiliyorsunuz. Çünkü kentte neredeyse bütün önemli binalar Seinne Nehri kıyısında veya çok yakınında bulunuyor.

Pont de l’Almo’dan kalkan bir tekne ile kanalda mutlaka bir gezi yapmalısınız.

Notre Dame Katedrali

Paris’in tarihini belirleyen bir noktada bulunan ve son dönemde geçirdiği büyük yangından dolayı neredeyse yok olan Notre Dame Katedrali birçok özelliği bir arada bulundurmaya devam ediyor.

Seinne Nehri’nin çevirdiği kentin ilk kurulduğu nokta olan Ile de la Cite adasında öylesine ihtişamlı duruyor ki, adeta 170 yıl süren yapımının zorluğunu da anlatıyor.

Eski bir Roma tapınağının bulunduğu yere yapılan katedral Gotik bir şaheser olarak kabul ediliyor.

Detaylarında müthiş sırlar barındıran katedrali gezmek için mutlaka zaman ayırmalı diyorduk ama artık bir süre sadece hikayelerini dinlemeli ve katedrale “Notre Dame de Paris” isimli eseriyle daha bir anlam katan Victor Hugo’yu bir kez daha anmalısınız.

Evet yangından sonra başka bir hal aldı. Ancak yangına rağmen görülmesi gereken müthiş bir nokta burası.

Les Invalides

Paris’in en önemli ve anlamlı kompleks sayılabilecek yapılarından biri olan Les Invalides, aynı zamanda bünyesinde bulunan Dome Kilisesi ile de Napolyon’un mezarını barındırıyor.

Les Invalides, XIV.Louis tarafından yaralı, evsiz ve bakıma muhtaç askerler için kendisinin onlara bir armağanı olarak, 1671-76 yılları arasında yapılmış. Hotel des Invalides binası iki dünya savaşından sonra da askeri hastane olarak da kullanılmış bir yapı.

Yapımı 27 yıl süren Dome des Invalides ise yine “Güneş Kral” XIV.Louis’in isteği üzerine askeri barınakların olduğu yerin üzerine yapılmış.

Kendisi buraya gömülmek istemesine rağmen bu isteği gerçekleşmemiş ve bugün Napolyon başta olmak üzere, Vauban, Mareşal Foch gibi askeri dehanın mezarlarına ayrılan bir askeri anıt haline gelmiş.

Yine Napolyon’un ve Les Invalides hikayelerini seyahatlerimiz sırasında anlatmaya devam ederim.

Şanzelize Bulvarı 

Champs-Élysées olan ismi tarafımızdan söylenildiği gibi olduğu bilinen ve neredeyse tamamen yerleşmiş olan Şanzelize Bulvarı veya caddesi, Paris’in sembol yerlerinden biri olarak önemli özellikler taşıyor.
Concorde Meydanı’ndan Zafer Takı veya Zafer Anıtı olarak bilinen Arc de Triomphe‘a kadar uzanan iki kilometrelik, lüksün, ihtişamın, lezzetin, eğlencenin ve bohem hayatın yıllar boyu simgelerinden olmuş cadde, günümüzde de aynı değeri görmeye devam ediyor.
Şanzelize üzerinde dünyaca ünlü otomobil markalarının konsept prestij mağazalarını ziyaret edebilir, ünlü macaron dükkanı Laduree için zaman ayırabilir veya kafelerde oturup içeceğinizi yudumlayabilirsiniz.

Zafer Takı

Biz ona Zafer Takı diyoruz Fransızlar da farklı bir şey demiyorlar. Arc de Triomphe’ın hikayesi Napolyon’a dayanıyor.

1805 yılındaki Austerlitz savaşından sonra “Eve Zafer Taklarının altından geçerek döneceksiniz” diyen Napolyon, dünyanın en ünlü Zafer Takı’nın temelini attırmış olsa da bitirilmesini göremedi.

1836 yılında bitirilen 50 metre yüksekliğindeki anıtsal yapı bugün meçhul asker mezarı / anıtı olan kısmı da barındırıyor.

Ayrıca on iki caddenin Zafer Takı etrafında birleşmesi ile oluşan kavşak / meydan Place Charles de Gaulle olarak isimlendirilmiştir.

Arc de Triomphe üzerine çıkılıp panoramik Şanzelize ve Paris manzarasının izlendiği noktalardan biri olarak da çok sayıda ziyaretçi çeker.

Kutsal Kalp – Sacre Coeur Bazilikası

1870 yılında Fransa – Prusya savaşı başladığında, iki katolik işadamı Fransa’nın Prusya saldırısından kurtulması için bir adak dilemişlerdi.

Alexandre Legentil ve Hubert Rohault de Fleury, savaşa ve uzun süren kuşatmaya rağmen Paris’in kurtulmasıyla projeye Paris başpiskoposu Gulbert ile başladılar.

Perigueux’da bulunan Roma-Bizans kilisesi St.Front’dan esinlenerek 1875 yılında inşasına başlandı.

Bazilika 1914 yılında tamamlanmasına rağmen 1919 yılında takdis edildi.

Kutsal Kalp Bazilikası’na çıkmak için merdiven veya füniküler kullanmanız gerekiyor. Bazilikanın giriş kısmının üzerinde yer alan atlı süvari heykellerinden biri Jeanne d’Arc diğeri ise Aziz Louis’dir.

Hikayeleri bol, detayları derindir.

Ressamlar Tepesi – Montmartre 

Bugün Montmartre denilen ve ismini Paris’te işkence görmüş azizlerden alan (mons martyrium) dik tepe, iki yüz yıldan fazladır ismi ressamlarla anılan bir merkez haline gelmiş.

Turistlere resimlerini pazarlamaya çalışan sokak ressamlarıyla dolu olan bölge, savaş öncesi Paris’in havasının korunduğu bir yer olarak gösteriliyor.

Montmartre’ın bugün ölümsüz hale gelmesinde 19.yüzyılın başında buraya gelen Theodore Gericault, Camillia Corot, Maurice Utrillo gibi sanatçıların büyük payı var.

Paris’te bulunan son üzüm bağı olan Clos Montmartre burada yer alır.

Opera National de Paris Garnier

Bina, mimarı olan Charles Garnier‘in ismini taşıyor. Garnier burayı III. Napolyon için tasarlamış.

Taş, bronz, mermer gibi yapımında kullanılan malzemelerin kalitesi ve çeşitliliği ile eşsiz bir görünüme kavuşan Opera binası, klasikten baroka uzanan birçok üslup barındırıyor.

1875 yılında tamamlanan bina, Gaston Leroux’un Operadaki Hayalet (The Phantom of Opera) eserinin geçtiği yerdir. Esere ilham kaynağı olan küçük göl de gerçekten binanın altında bulunmaktadır.

Orsay Müzesi

Musee d’Orsay, 19.yüzyılın sonundan kalma istasyon binasının kapatıldıktan 47 yıl sonra 1986 yılında Orsay Müzesi olarak tekrar açılmasıyla oluşturulmuş.

Paris ana istasyonu olarak kullanılan bina, 1970’li yıllarda atıl duruma girdikten sonra yıkım kararı çıkmasına rağmen yeni bir projeyle yıkımdan kurtulmuş ve müze haline getirilmiş.

Özellikle 1848-1914 yılları arasını sergilemek için koleksiyonlar oluşturulmuş. Üç kata yayılan müzeyi Paris’te bulunduğunuz zaman yeterliyse mutlaka görün.


Booking.com

Lüksemburg Bahçesi

Lüksemburg Bahçesi ya da buradaki ismiyle Jardin de Luxemburg, 25 hektarlık bir alanda kurulu olan Paris’in en gözde parklarından biri.

Paris’in formal bahçelerinin özelliklerini en iyi yansıtan parklardan olan Lüksemburg Bahçesi, teraslar, sekizgen büyük bir havuz, Fransız kraliçelerinin heykelleri, ve bir de kyklop heykeli ile Paris’in koruyucu azizesi St.Genevieve’nin figürü bulunuyor.

Çeşitli etkinlik alanları ve bahçelerin içerisindeki faaliyetlerle, Lüksemburg bahçesi Parisliler için önemli bir sosyal yaşam alanı olarak hayatını sürdürüyor.

Paris’e Ne Zaman Gidilir?

Seyahatler için iklimleri çok göz önüne alan biri olmasam da, şehirler hakkında yazılan gezi rehberlerinde belirtilen “Ne zaman gidilir?” sorusunu “Ne zaman daha keyifli olur?” şeklinde kullanmayı her zaman daha çok tercih ediyorum.

Paris’i ziyaret etmek için en ideal zaman ilkbahar denilebilir.

Ama ilkbaharda da daha çok açık bir hava yaşansa bile, zaman zaman yağmurlar da eşlik edebiliyor. Kış aylarında kimi zaman soğuk, kimi zaman da çok yoğun yaşanan yağmurlar neticesinde Seine Nehri’nin ve kollarının taşarak sellere neden olması gezi planlarını aksatabiliyor.

Özellikle Temmuz ve Ağustos’un nemli bayıltıcı sıcakları da, yaz mevsimi için keyifli bir Paris gezisi planlarını engelleyebiliyor.

Ancak tabii ki yine de, herkes kendine uygun ve ideal gördüğü zamanda seyahatlerini yapmalı diye düşünüyorum. Çünkü son iklim değişiklikleri ile hangi mevsim ne olacağını bilmek bir hayli zor.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version