- Adım Adım Tarsus Gezi Rehberi
- Tarsus Tarihi
- Tarsus’un İklimi
- Tarsus’a Nasıl Gidilir?
- Tarsus Gezilmesi Gereken Yerler
- Antik Yol
- Kleopatra Kapısı
- Danyal Peygamberin Kabri
- Kırkkaşık Bedesteni
- Aziz Paul Kuyusu
- Eski Tarsus Evleri
- Şahmeran Efsanesi ve Şahmeran Hamamı
- Tarsus Şelalesi
- Tarsus Ulu Camii
- St. Paul Kilisesi Anı Müzesi
Tarsus, gezilecek ve görülecek yerler olarak akıllarda bir anda pek bir resim oluşturmuyor aslında ilk önce. Ya da en azından bende öyle oldu. Ancak daha sonra anladım ki, Tarsus’u deyim yerindeyse öyle ihmal etmişim ki!
Siz benim gibi yapmayın ve ilk fırsatta Tarsus’u görün ve tadını çıkarın derim!
Adım Adım Tarsus Gezi Rehberi
Tarsus çok eski bir tarihe sahip. Bu nedenle kimin veya kimlerin kurduğu konusu ancak söylencelerle cevaplanıyor.
Tarsus Tarihi
Tarsus’un tarihi 10 bin yıl kadar öncesine yani taş ve tunç devrine kadar gidiyor. Bu nedenle resmi bir tarih söyleminin olmamasını normal karşılamak gerekiyor. Bazı mitolojik hikayelerin bile Tarsus’ta geçtiği düşünülürse konuyu çok fazla zorlamamak lazım. Ancak yine de en azından şehrin kuruluşu ile ilgili kabul edilen tarihe göre Tarsus’u Asurluların kurduğu düşünülüyor.
Antik dönemin ünlü gezgini ve coğrafyacısı Strabon Tarsus’a gelmiş ve Tarsus’tan bahsetmiş. Kleopatra ve Marcus Antonius Tarsus’a o dönemlerde koca bir nehir olan Cydnos yani Tarsus Çayı yoluyla gelmişler. Bir de Hristiyan dünyasının önemli isimlerinden Tarsus doğumlu olan Aziz Paul’de Tarsus’un kadim tarihine birçok anlam kazandırıyor. Ünlü Türk denizcisi Piri Reis eserinde de Tarsus’tan bahsettiği görülüyor.
Yani Tarsus her dönemde yaşamın devam ettiği medeniyetin sürdüğü bir yer olmuş.
Tarsus’un İklimi
Tarsus’un da bağlı bulunduğu Mersin’de iklim, ilin geniş alanı ve konumu nedeniyle farklılık gösterse de, kıyı kesimleri Akdeniz iklimi özellikleri gösteriyor. Buna Tarsus’ta dahil. Daha iç kesimlerinde ise karasal iklim daha fazla hissediliyor.
Tarsus’un tipik akdeniz ikliminde yazlar sıcak ve yağışsız, kışlar ise ılık ve yağışlı geçiyor. Bütün bir yıl yağışların yüzde 78’i Kasım ile Mart ayları arasın da meydana geliyor.
Tarsus’a Nasıl Gidilir?
Tarsus’a nasıl gidilir? derseniz Mersin / Tarsus ulaşımı ile devam etmek gerekir.
Tarsus, karayolu veya havayolu ile kolayca ulaşılabilecek bir noktada bulunuyor. Mersin‘e 29 kilometre, Ankara’ya 500, İstanbul’a ise yaklaşık 950 kilometre uzaklıkta yer alan Tarsus’a birçok şehirden otobüs seferi bulunuyor.
Adana Havaalanı Tarsus’a yaklaşık olarak 35 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Ayrıca Tarsus’a 13 kilometre uzaklıkta bulunan Yenice Beldesi’ne kadar devam eden tren yolu da Tarsus’a ulaşmak için başka bir seçenek.
Tarsus Gezilmesi Gereken Yerler
Tarsus’ta gezilmesi gereken yerler hem tarih hem de doğal güzellikler içeriyor. Kadim tarihinden dolayı Tarsus’un gezilecek yerleri aynı zamanda birçok hikaye barındırıyor.
Antik Yol
Tarsus’un ortasında 1993 yılında yapılan bir temel kazısında tesadüfen ortaya çıkan Antik Yol, adeta iki bin yıl öncesinden bir sahne.
Aziz Paul‘den Cicero’ya, Augustus’tan Kleopatra, Marcus Antonius ve Hadrian‘a kadar birçok ünlü tarihi isim bu yolu kullanmış.
Ortaya çıkarılmış olan yaklaşık 60 metrelik kısmı bile o döneme ait büyük izler barındırıyor. Genişliği altı metreden fazla olan Antik Yol’un altında bir kanalizasyon tertibatı bulunuyor. Antik Yol’un doğusunda sütunlu bir platform ile batı tarafında daha ileri döneme ait olan bir Roma Evi yer alıyor.
Ne yazık ki daha birçok şey kentin altında görünüyor.
Kleopatra Kapısı
Tarsus’u bir dönem çepeçevre saran surlarından geriye kalan tek şey batı yönüne açılan bu kapı Kleopatra Kapısı ismi ile anılıyor.. Liman tarafında olmasından dolayı “Deniz Kapısı” ismi de verilen kapıya eski gezi yazılarında St. Paul kapısı denildiğine rastlanır.
Bizans döneminin sonları veya Abbasiler döneminde yapıldığı sanılan kapının yerinde daha öncesinde de bir başka eski kapının olduğu belirlenmiş.
Kleopatra Kapısı, şehrin orta yerinde duran bir tarihi anı olarak Tarsus’a anlam katıyor.
Danyal Peygamberin Kabri
Tarsus’un eski kentinin merkezini oluşturan Makam Cami birçok eklentilerden oluşan bir yapı.
Cami içinde bir hücre benzeri odada Hz.Danyal’ın mezarı bulunuyor.
Hz. Danyal’ın, Babil Kralı II. Nebukadnezar (M.Ö. 605-562) zamanında yaşamış olduğu rivayet ediliyor. Buna göre; Babil Kralı Nebukadnezar rüyasında İsrailoğullarından gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını öğrenince İsrailoğullarından doğan tüm erkek çocukların öldürülmesini emrediyor. Hz. Danyal doğunca ailesi onu bir mağaraya bırakıyor ve burada biri erkek ve diğeri dişi iki aslan tarafından büyütülüyor. Olgunluk çağına gelince de tekrar kavmi arasına karışıyor ve Yahudileri Babil esaretinden ilmi ve kehanetleri ile kurtarıyor.
Hz. Danyal, bulunduğu yerde bereketi artırmasıyla dileden dile yayılarak birçok çağrı almış ve uzun bir kıtlık döneminde de Tarsus’a davet edilmiş. Bu tarihten sonra Tarsus’a yerleşen ve ölünce de buraya gömülen Hz. Danyal, Tevrat’ta yer alan ve Hz. Davut’un soyundan gelen Yahudi peygamberleri arasında sayılıyor.
Hz. Danyal’ın mezarı uzun bir süre unutuluyor. Hicri 17 yılında Hz. Ömer’in komutanlarından Ebu Musa El-Eş’ari tarafından bulunan bir mezar açılınca büyük bir lahit içerisinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı gayet uzun boylu bir ceset bulunuyor. Başından geçen macerayı sembolize eden iki aslan tarafından yalanan bir çocuk figürünün bulunduğu yüzük fark edilince de Danyal peygamber olduğu anlaşılıyor. Bunun üzerine Hz. Ömer, Danyal Peygamberin cesedinin Yahudiler tarafından çalınmasını önlemek için daha derine defnettiriyor ve üzerinden de Berdan Nehri’nin eski yatağından geriye kalan küçük bir ırmağı geçiriyor.
Çok yakın bir tarihte caminin tamiratı sırasında alt kısımda, suyun giriş yerinde kalın ve muntazam mazgal demirleri ortaya çıkmış. Danyal Peygamberin mezarı bu mazgallardan geçen suyun aşağısında bulunuyor.
Kırkkaşık Bedesteni
Tarsus hareketli bir yerleşim bölgesi olduğundan eğitim-kültür, siyasi ve ticari hayatında geliştiği bir bölge olmuş. Tarsus’ta en keyif alacağınız noktalardan biri de işte bu bölgede yer alan Kırkkaşık Bedesteni olacak.
Kırkkaşık Bedesteni’ni Ramazanoğulları Beyliği döneminde Piri Paşa’nın oğlu İbrahim Bey 1579 yılında yaptırmış. İmarethane (Aşevi) ve medrese olarak da hizmet veren bedesten, cumhuriyet sonrası Kapalıçarşı halini almış.
Bedesten’in ismi binanın dış cephesininde bulunan kaşık süslemelerinden geliyor. Buna rağmen bir dönem Beyaz Çarşı olarak da anılmış. İki kapıdan girilebilen Bedesten’in içinde yirmi bir oda/bölüm ve yedi adet kubbe bulunuyor. Kule ve dış odalarıyla birlikte oda sayısı yirmibeşe ulaşıyor.
Son restorasyonu Tarsus Belediyesi 2004 yılında gerçekleştirmiş. Bugün bedesten içerisinde el sanatları ile hediyelik işlerin yapıldığı ve satıldığı dükkanlarla yöresel tatların sunulduğu dükkanlar da bulunuyor.
Aziz Paul Kuyusu
Tarsus’ta Antik Yol’a yakın bir yerde yer alan bir kuyu ve çevresi Aziz Paul’un yaşadığı yer olarak biliniyor.
Burada bulunan eski bir mekana ait kalıntıların uzun yıllar ziyaret için kullanıldığı biliniyor. Hristiyanların Tarsus’ta yaşadıkları dönemde kuyunun suyu kutsal sayılıyor ve şifa verdiği kabul ediliyormuş. Bugün bu kalıntı ve evden geriye kalan yaklaşık 21 metre derinliğindeki bu kuyu.
Kültür Bakanlığı’nın çevresini kamulaştırıp restore ettiği yer çok sayıda ziyaretçi ağırlıyor.
Eski Tarsus Evleri
Tarih boyunca sürekli yerleşim yeri olan Tarsus’un bu dokusunu bütün şehirde koruyamaması inanılmaz derecede etkileyici bir kentin durmasını engellemiş.
Ancak yine de sağlam kalabilen evlerin bulunduğu ve koruma altına alınmasına rağmen yeni yolların ve imar düzenlemelerinin yıpratıp kısmen de yok ettiği mahalleler bulunuyor.
Güzel kapılı, avlulu nefis evlerin bulunduğu bu sokakları gezmeden Tarsus’tan dönmeyin.
Benzerlerini görmek için yurtdışına gittiğimiz eski kentlerden biri de Tarsus’ta bulunuyor. Yapılması gereken biraz hareket kazandırmak, hikayelere eğlence ve dinlence katmak.
Şahmeran Efsanesi ve Şahmeran Hamamı
Eski bir Roma hamamının üzerine yapıldığı tahmin edilen yapının giriş kapısı üzerinde yer alan kitabede 1873 yılında Mir Mahmut Galip tarafından onarıldığı yazıyor. Sonrasında da defalarca onarılan yapı son haline ise 1990 yılında getirilmiş.
Dar ve basık geçitlerle kurnaların olduğu alana geçilen yapının Şahmeran efsanesinin ana mekanı olduğu söyleniyor.
Dilden dile yöreden yöreye anlatılan Şahmeran Efsanesi Tarsus’ta şu şekilde anlatılıyor; “Yılanların şahı olarak bilinen insan başlı, yılan gövdeli Şahmeran’ın Cansab adında bir gençle olan hikayesini konu edinen bu anlatı, Tarsus ve yakın çevresinde bilinen ve en çok anlatılan hikaye olmuştur. Kurgusunda kısaca dostluk ve verilen bir sırrın istenmeyen olaylara dönüşmesi ve ihanetin sonunda da ölümün yaşanması anlatılır.
Arkadaşlarıyla birlikte odunculuk yapan Cansab’ın bal almak için indiği bir kuyudan Şahmeran’ın yaşadığı yer altı dünyasına inmesiyle başlayan hikaye, arkadaşlarının ihanetiyle birleşip Cansab’ın Şahmeran’ın ülkesinde kalmasıyla devam eder. Ardından yılanlar onu yakalayarak Şahmeran’ın karşısına çıkarırlar. Cansab başından geçenleri anlatırken, Şahmeran da kendi sırlarını Cansab’a anlatır. Ancak Cansab’ın bunları yeryüzüne taşımasından çekindiği için zoraki misafir etmeye başlar. Uzun bir süre burada yaşamaya çalışan Cansab’ın yalvarmalarına daha fazla dayanamayan Şahmeran onu serbest bırakmaya razı olur. Fakat gördüklerini anlatmamasını ve hamama gitmemesini öğütler. Aksi halde vücudunun yılan derisine dönüşeceğini ve Şahmeran’ı gördüğünün böylelikle anlaşılacağını söyler.
Cansab geldiği yerden geri döner ve uzun yıllar yaşadıklarından hiç söz etmez. Fakat ülkesinin hükümdarının bir süre sonra hastalanması, bu hastalığın çaresinin ise Şahmeran olması durumu değiştirir. Askerler ülkede Şahmeran’ı görenleri aramaya başlarlar. Üstelik bunun hamamda yıkanırken ortaya çıkacağı bilindiğinden de padişahın adamları tüm insanları teker teker hamamlara götürerek yıkanmalarını sağlamaktadır. Cansab bu kötü sınavdan kısa bir süre saklanarak kaçmayı basarsa da, sonunda yakalanıp şehre getirilir. Yıkanırken de tüm sırrı ortaya çıkar ve vücudu bir anda yılan pullanyla kaplanır. Bunun üzerine Cansab ikna edilerek Şahmeran’ın yeri söyletilir. Kısa sürede yakalanan yılanların şahı Tarsus’taki Şahmeran Hamamı’nda öldürülür ve üç parçaya ayrılarak padişaha sunulur. İyileşen padişah Cansab’ı vezir yapar, ama efsaneye göre dünyadaki yılanların hiçbiri henüz bunu bilmemektedirler ve öğrendiklerinde tüm insanlara saldıracaklarıdır.”
Tarsus Şelalesi
Sanırım Tarsus’ta böyle bir görüntüyü beklemiyorsunuz. Burayı görünce gerçekten öyle etkileneceksiniz ki. Nefis bir yer burası. Tarsus’un cennetten bir köşesi adeta.
Bizans İmparatoru Justinyen (M.S. 527-565) tarafından ırmağın yatağı değiştirilirken, aslında Roma dönemi sonlarına dek kullanılmış olan nekropol alanında geniş ve yüksek bir çağlayana dönüşmüş.
Kenti su taşkınlarından korumak için yapılan bu çalışma sonunda bugün yaklaşık 15 m. yükseklikten dökülen su, özellikle kış ve bahar aylarında karların erimesiyle nefis bir görüntü oluşturuyor.
Sıcak günlerde serin bir kaçış noktası olan Tarsus Şelalesi mesire yerinde restoran ve seyir terasları bulunuyor. Araplar Kydnos Irmağı’na soğuk su anlamına gelen “El-Baradan” ismini vermişler. Bu isim günümüze kadar değişime uğrayarak Berdan olarak gelmiş.
Irmak hakkında aktarılan ilginç bir bilgi de, şifalı olarak bilinmesine rağmen buradaki suyun bazı kişilerin başına istenmeyen işler açtığı gerçeği! Örneğin Büyük İskender’in Kydnos’da yıkandıktan sonra zatürre olduğu ve bir daha da iyileşemeyerek kısa bir süre sonra Suriye’de öldüğü anlatılır. Yine Halife Memun’da aynı akıbet sonucu Tarsus’ta ölmüş ve Tarsus’a gömülmüş. Kadim bir kentin derin öyküleri var tabii
Tarsus Ulu Camii
Tarsus Ulu Camii, Cami-i Kebir ya da Cami-i Nur diye de biliniyor. Etrafındaki türbe ve imaret, kuzeydoğusunda ise 1895 yılında eklenen saat kulesi ile büyük bir külliye görünümünde farklı bir eser.
Caminin yapımı yine 1579 yılında Ramazanoğlu Beyi Piri Mehmet Paşa’nın oğlu İbrahim Bey tarafından gerçekleştirilmiş. Ancak inşa alanında muhtemelen roma döneminden kalma büyük bir mabedin olduğu, yapıda kullanılan devşirme malzemelerden dolayı belirlenmiş.
Onun dışında caminin ilk evresi Harun Reşit dönemine 788 yılına tarihleniyor. Caminin doğu duvarına bitişik türbede Hz. Şit, Hz. Lokman Hekim ve Halife Me’mun’un sandukaları bulunuyor.
Cami mihraba paralel uzanan üç sahınlı bir plana sahip. Kuzey cephesine bitişik, iç hacminin yaklaşık iki katına ulaşan revaklı avlunun ortasında bir şadırvan bulunuyor.
Yine avlunun kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde iki minare yer alıyor. Bunlardan kuzey-batıdaki yapıdan ayrı ve üzerindeki bir kitabeden 1363 yılında yapıldığı ve başka bir camiye ait olduğu anlaşılıyor. İkinci minare ise, 1895 yılında saat kulesi olarak dönemin valisi Ziya Paşa tarafından yenilenmiş.
Burası gördüğüm en ilginç ve bir o kadar da etkileyici camilerden biri. Ulu Cami Tarsus’un tarihi açısından da çok ama çok önemli bir eser.
St. Paul Kilisesi Anı Müzesi
İncil’de iki kez Tarsuslu olduğunu yineleyen St. Paul adına değişik dönemlerde kiliseler yapıldığı biliniyor. Ancak bunlardan herhangi bir iz bulmak mümkün olmamış.
Tarsus’ta bugün St.Paul adını taşıyan tek kilise ise, kentin güneyinde 20. yüzyılın başlarına kadar Hıristiyan cemaatin yaşadığı Cami-i Nur Semti’nde bulunuyor.
Yapım tarihi kesin olmamakla birlikte 18. yüzyılın son çeyreğinde ve doğu batı yönünde, üç sahınlı olarak inşa edilmiş bir kilise olan St. Paul Kilisesi’ne girişi batıdaki revaklı bölümden sağlanıyor.
Uzun dönem askerlik şubesi olarak kullanılan ve günümüzde restorasyonu yapılan binanın üzeri kırma çatı ile kapatılmış.
Tarsus bence ülkemizin en güzel yerlerinden biri. Sen de çok güzel anlatmışsın Erkut’cum. Tebrik ederim.
Teşekkür ediyorum Yaprak..
Sevgiler..