Malta tarihi hakkında bilinmesi gerekenleri kesfet.tv yazılarında bulabilirsiniz. İşte oradaki tarihi olayların önemli bir dönemi olan Osmanlıların Malta kuşatması, aynı zamanda Malta‘nın bugünkü başkenti olan Valletta şehrinin de kurulmasına sebep olan olayların başlangıcını anlatıyor. Malta’nın başkenti Valletta Malta gezi rehberi içeriklerinde bütün detaylarıyla bu kenti anlatıyor.
Valletta İsmi Nereden Geliyor?
1530 yılında Malta Adası’na gelen St.Jean şövalyeleri bugünkü başkent Valletta’nın hemen karşısında bulunan ve günümüzde Vittoriasa olarak da bilinen Birgu kentine yerleşmişler. Bu korunaklı ve mükemmel sayılabilecek olan doğal limanlara sahip bölge, stratejik olarak da önemliymiş.
Hemen karşısında bulunan ve yüksek noktasında Saint Elmo Kalesi‘nin yer aldığı Sceberras Yarımadası aynı zamanda liman girişini koruduğu için savunma bakımından önemli bir yermiş. Ancak Osmanlı İmparatorluğunun 1565 yılındaki Malta seferinde daha yüksek bir yerde karaya konuşlandırılan toplar, Aziz Elmo kalesini darmadağın etmiş ve kaledeki savunma birliklerinden sadece dört şövalye hayatta kalmış.
Kuşatmanın sonunu biliyorsunuz. Bu ilk zafere rağmen savaşı kaybeden Osmanlılar çekildikten sonra, yarımadanın hakim tepeleri üzerinde çok daha güçlendirilmiş bir şekilde yepyeni bir şehir kurulmuş. İşte bu yeni kente de, şövalyeleri zafere ulaştıran büyük üstad La Valetta onuruna “Valletta” ismi verilmiş.
Valletta’ya Hoşgeldiniz!
Valletta Malta’nın başkenti ama adanın büyüklüğü ve nüfusunu göz önüne aldığınızda, aklınızda öyle Avrupa başkentleri gibi bir şehir oluşmasın.
Valletta oldukça küçük. Hani birçok Avrupa kentinde örneklerini gördüğümüz “Oldcity – eski şehir” tadında bir kent. Genişliği 1 kilometre civarında olan kentin uzunluğu ise yaklaşık olarak 1,5 kilometre kadarmış.
Anlayacağınız aynı Malta gibi küçük ve yine aynı Malta gibi pek kalabalık bir şehir.
Tabii ki bir kenti “tarihi bir şehir” diye anlatmaya başlayınca, bunun içerdiği en büyük anlam, kentin ve içerisindeki eserlerin ne kadar iyi korunduğu oluyor. Valletta da gerçekten iyi korunmuş bir eski kent merkezine sahip. Bu iyi korunmuş tarihi şehre düz bir kapıdan giriş yapılıyor.
Ana kapı olarak bilinen şehir kapısı, bir takım planlamalar dolayısıyla yıkılan kapının yerine 1960’larda yapılmış. Kapının hemen dışında otobüs durakları bulunuyor. Ama bu kapıdan araç geçmiyor. Sadece yayalara açık olan şehir kapısından Valletta’ya girerseniz, “Trig ir Republica” yani Cumhuriyet caddesinin de başlangıcına varmış oluyorsunuz.
Kapıya doğru yürürken, o tarihlerde insanların savunma amaçlı nasıl düşünceler içinde olduklarını gayet net görebiliyorsunuz. Kapıya gelmeden bir hendek gibi uzanan çukurun üzerindeki köprü bunu harika bir şekilde gösteriyor. Bu hendek ve kalenin burçlarının yükseltileri etkili bir tasarım eseri.
Kapıdan girdikten sonra artık Valletta’nın içindesiniz. Yani başkent Valletta’nın. Kapıdan girdiğinizde sağ tarafınızda kalan taş ve cam kaplı modern bina Malta’nın yeni parlamento binası.
Hemen ilerlediğinizde içerisinde sütunlar bulunan yapı ise opera binası. Savaşta yıkıldığı haliyle kalan bina, düzenlemelerle hala opera, konser ve gösterilerde kullanılıp, çeşitli kültür aktiviteleri ile sergilere ev sahipliği yapan bir açıkhava tiyatrosu olarak hizmet veriyor.
Bu iki binanın oluşturduğu aralıktan sağ tarafa girdiğinizde Malta’nın Notre Dame Kilisesi yani Meryem Ana’ya ithaf olunan “Our Lady of Victories” yer alıyor.
Our Lady kilisesi aynı zamanda Valletta’nın ilk kilisesi olması dolayısıyla da önem taşıyor. Hemen karşısında bulunan kilise ise St. Catherine İtalyan kilisesi.
Başbakanlık Binası Kastilya Hanı
Kiliseyi geçince göreceğiniz ve önünde iki top yer alan büyük barok bina “Kastilya Hanı”. Burayı önceki dönemlerde şövalyeler kullanmışlar. Günümüzde ise başbakanlık binası olarak hizmet veriyor. Her an başbakan veya bakanları, parlamento-başbakanlık arasında yürürken görebilirsiniz.
Hemen başbakanlık binası solunda yer alan bina Malta borsa binası.
Buradan devam ettiğinizde bir kapının içinden geçerek gireceğiniz ortasında havuz bulunan park ile Upper Barraka bahçelerine varmış oluyorsunuz.
Başbakanlık önünde bulunan meydanda bulunan ve içerisinde sergi salonları, tiyatro ve sinema bulunan St. James Cavalier center for Creativity isimli tarihi kültür merkezine de bir göz atmanızı öneriyorum.
Upper Barraka Gardens – Şövalyelerin Bahçeleri
“Upper Barraka Gardens” üst kışla bahçeleri anlamına geliyor. Tartışılabilir bir konu ama bana göre belki de Malta’nın en güzel manzarası burada yer alıyor.
Burada biraz soluklanın, hemen park içerisinde bulunan kafeden sıcak veya soğuk bir içeceğinizi alın ve manzaranın tadını çıkarın. Bol bol fotoğraf çekmeyi ihmal etmeyin tabii!
Bir zamanlar şövalyelere ait bir alan olan üst kışla ismi verilen ve büyük liman ile üç şehiri en iyi şekilde seyredebileceğiniz Upper Barraka bahçelerinin alt tarafında, sırayla dizilmiş ve liman girişine konuşlanmış olan bir dizi top bulunuyor. Toplardan biri her gün belirli saatlerde görevli bir asker tarafından ateşleniyor ve bu gösteriyi çok sayıda turist izliyor.
Hele ki kendi milli bayramlarından özgürlük günü, bağımsızlık günü veya zafer gününe denk gelirseniz durmadan ateşlenen top atışlarından rahatsız bile olabilirsiniz.
Yine bu bahçelerin altında savaş sırasında karargah olarak kullanılan ve şimdi müze olarak kullanılan savaş odaları bulunuyor.
Lascaris War Rooms olarak isimlendirilen müze, konumu dolayısıyla dünya savaşlarında önemli roller üstlenen Malta’da bulunan gizli geçit ve tüneller ile komuta odalarından oluşan döneminde bir karargah olarak kullanılmış bir mekan.
Valleta bir burunda bulunduğundan iki yanı doğal liman. Bir liman Manuel Adası‘nın ismiyle “Manuel limanı” olarak, diğer taraf ise “Büyük liman” olarak anılıyor.
Şehrin planlaması birbirini ızgara şeklinde kesen sokaklar şeklinde yapılmış. Şehrin üç tarafının deniz olması ve bu ızgara şeklindeki planlama sayesinde neredeyse her sokaktan baktığınızda deniz görünüyor ve kentin içerisindeki hava akımı hiç kesilmiyor.
Yaz sıcaklarında kavrulan bir kent için oldukça mantıklı bir planlama anlayacağınız.
Malta’nın Gezilecek En Önemli Eseri St. John Katedrali
Valletta kolay gezilebilecek kentlerden gibi görünse de, bilmeden gezdiğinizde pek bir anlam ifade etmemeye başlayabilir. Çünkü bir süre sonra binalar ve diğer görsel birçok şey aynı gelmeye başlıyor ve aklınızdaki çekiciliği yitiriyor.
İşte bu nedenle adım adım Valletta gezisi yaparken her yerle ilgili araştırma yapmak, çok okumak, tarihine ve hikayelerine hakim olmak gerekiyor ki, buralara kadar geldiğinize değsin.
Manzarayı seyrettikten sonra Valletta sokaklarına dalarak kentin en ünlü eseri sayılan St. John Katedrali’ne doğru ara sokaklardan gidebilirsiniz.
Cumbalı evler ve rengarenk kapılar bir harika. Ara sokaklara girmek istemiyorsanız yeniden barakka bahçelerine geldiğiniz yoldan Triq il Republica’ya çıkın ve düz yolu yürümeye başlayın. Kısa bir yürüyüşten sonra sağınızda kalan meydan ve sokak aynı ismi taşıyor. St.John!
St.John Katedrali, Malta’nın ve Valletta’nın kurucuları olan şövalye tarikatının ismini taşıyan ve Saint John yani Aziz Yuhanna’ya isimlendirilen Valletta’nın en ünlü simge binalarından biri.
Ancak buraya geldiğinizde dışardan bakıldığında “Bu mu en ünlü yapı ve simge” dedirtecek kadar gösterişsiz duran bir bina. İşte işin sırrı da burada. Dönemin barındırdığı tehlikeler ve Akdeniz‘in ortasında bulunmanın verdiği korunmaya ilişkin oluşturulan stratejiler doğrultusunda, birçok yapı gibi burada da uzaktan bakıldığında dikkat çekip saldırıya uğramasın diye dış görünüşe çok önem verilmemiş. İçi ise bir başka yazı konusu olacak detaylar içeriyor. St.John Katedrali girişi ücretli ve saat 16:00’dan önce gezmeye bakın.
1573 yılında yapımına başlanan bina, 1577’de bitirilse de içerisindeki detaylar yüzlerce yıl yapılmaya devam etmiş. Örneğin; çatının kemerlerinde bulunan Vaftizci Yahya’nın hayatından betimlemeler yer alan İtalyan ressam Mattia Preti’nin freskleri 1650’lerden sonra yapılmış. Katedralin mimarı, şehrin de mimarı sayılan Gerolamo Cassar.
Bu muhteşem eserin içerisindeyken mimari ve işçilik bakımından etkilenmemek gerçekten mümkün değil. Katedralin zeminindeki renkli mermerlerin altında yatan yüzlerce şövalye bulunuyor. Katedral müzesinde ünlü ve güzel Flaman goblenleri ile Malta hazinesi olarak kabul edilmiş olan Caravaggio’nun “Vaftizci Aziz Yahya’nın Boynunun Vuruluşu” tablosu da sergileniyor.
St.John Katedrali ve müzesine gerçekten yeterli bir zaman ayırmanızı tavsiye ediyorum. Ancak dediğim gibi gitmeden önce mutlaka araştırma yapın ve hem şövalyelere hem de Malta’ya ait tarihe iyice bir göz atın. O zaman nerede olduğunuzu daha iyi fark edeceksiniz.
Yine Cumhuriyet caddesine çıkıyoruz. Yorulduysak dinlenmek için birkaç metre daha yürüyeceğiz.
Ulusal Kütüphane ve Misrah Ir Repubblika
Katedrale geldiğimiz yönde yürüyerek kafelerin bulunduğu geniş bir meydan sağınızda kalacak. Hemen ortasında Kraliçe Victoria heykeli olan. İşte burası Misrah Ir Repubblika yani Cumhuriyet Meydanı.
Her ne kadar turistik görünse de ben burada oturmaya bayılıyorum. Ancak oturmadan önce hemen heykelin arkasında kalan binaya bir bakın. Burası Malta Ulusal Kütüphanesi.
1796 yılında yapılan bina, Malta için de, dünya tarihi ve kültürü için de büyük önem taşıyor.
St.John şövalyelerine ait el yazması bilgi ve eserlerle dolu kütüphane, aynı zamanda 1530 yılında Malta Adası’nın şövalyelere verildiğini içeren belgenin orijinalini de barındırıyor. 1500 yılından öncesine ait birçok eserin yer aldığı kütüphane içerisinde bulunan eserlerle paha biçilmez olarak tanımlanıyor.
Büyük Üstadlar Sarayı – Grand Masters Palace
Meydanda biraz soluklanıp, gelen geçeni izleyip Valletta’yı gezerken dolan önbelleği(!) biraz boşalttıysak hemen kalkıp yola devam ediyoruz.
Bir iki adım ötenizde Malta’nın başkenti Valletta’yı gezerken size en geniş ve hatta kocaman gelebilecek bir meydana daha ulaşacaksınız. St. George Meydanı burası.
Meydanın hemen ortasına doğru yürüyün. Yerden fışkıran sular saat başlarında müzikle su oyunları sahneliyorlar. Islanmadan etrafınıza bir bakın. Geldiğiniz yöne doğru durduğunuzda sağınızda göreceğiniz bina her dönem önemli kişiler tarafından yönetim binası olarak kullanılmış. İsmi Büyük Üstadlar Sarayı olarak geçiyor.
Yüz metreyi bulan ön cephesi ve açıldığı geniş meydanla en görkemli yapılardan biri. Bize sorarsanız; böylesi bir yerde burayı kullanan kişilerin dışında, dışardan bakıldığında pek de bir ilgimi çekmedi. Ancak işte yine yanıltıcı özelliklerden biri burada saklı! Çünkü binanın içi adeta bir hazine!
St.John Tarikatı’nın Büyük Üstadı’nın hem konutu hem de çalışma ofisleri olan saray, 1572 yılında inşa edilmeye başlanmış ve 1580’de bitirilmiş. Ancak 18. yüzyılın sonlarında da pek çok eklenti yapılmış.
Girişte gördüğümüz yeni parlamento binası yapılmadan önce parlamento da yine bu bina içerisindeymiş.
Binayı gezme şansınız var. Şövalyeler tarikatının adeta resmi merkezi olan binanın içinde müze olarak kullanılan bölümler olduğu gibi, bahçesinden koridorlarına ilgi çekici alanları dolu. St.John Tarikatı’nın görkemli yaşantısı ve zenginliğine dair birçok ipucu bulunuyor içeride.
Saray odalarının birbirinden farklı özellikleri bulunuyor. Büyük kuşatma olarak andıkları Osmanlı kuşatmasını anlatan on iki önemli olayın resmedildiği kabartmalar oldukça etkileyici.
Kırmızı oda olarak isimlendirilen büyük üstadın dinleyicilerinin geldiği oda, sarı renkli hizmetkarların odası ile tabii ki yemek salonu, konsey ve göz kamaştırıcı ünlü goblenlerin sergilendiği oda da Büyük Üstadlar Sarayı’nın gezilebilecek yerlerinden.
Ancak en ilgi çekici bölümlerden biri, şövalyelere ait silah, zırh, tören giysileri ve büyük kuşatma sırasında kullanılan birçok askeri malzemeleri barındıran zemin kattaki silah bölümü. Buradaki koleksiyonun altı bin parçadan oluştuğu belirtiliyor. Sarayı gezmek tabii ki ücretli. Ama Valletta’ya kadar gelmişken buraya mutlaka zaman ayırmalısınız.
St.Elmo Kalesi
Neredeyse gezinin başından beri yürüdüğümüz Cumhuriyet Caddesi yani Triq ir Repubblika’nın sonunda Aziz Elmo Kalesi’ne ulaşılıyor.
1565 yılındaki kuşatmada Osmanlıların büyük kayıplar vererek ele geçirdikleri kale, daha sonra onarılmış ve oldukça genişletilmiş. Tahıl depolarının da bulunduğu dev bölümler yapılmış. Kuşatma sonrasında da önemini yitirmeyen kale, Malta‘nın defalarca el değiştirmesinde hep karargah olarak kullanılmış.
Kalenin ücretli olduğunu ve Ulusal Savaş Müzesi’nin de zamanında baruthane olarak kullanılan kısımda yer aldığını belirtelim.
Malta bayrağında da bulunan ve savaşta gösterdikleri cesaret nedeniyle İngiltere tarafından verilen St. George haçı da sergilenen yüzlerce parça ile birlikte burada bulunuyor.
Sağa doğru giderseniz, Kraliçe II.Elizabeth’in 1992 yılında Malta ziyareti sırasında açılışını yaptığı Siege Bell‘i (Çan) görebilirsiniz. Çanın hemen önünde yeralan anıt ise 1940 – 1943 yıllarında İkinci Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybedenlere adanmış anıtı da görebilirsiniz.
Valletta’yı gezmek için zamanınızı ayırın ve bir ucu denizlere çıkan sokaklara dalın, yorulun ve mutlaka bir yerlerde oturup bir şeyler için. Malta gezi rehberi içeriklerinin tamamına göz atın..
Gezmeyi seven biri olarak çok güzel bir yazı olduğunu düşünüyorum. Keyifle okudum. Sitenizi takip ediyorum. İyi gezmeler.
Teşekkürler
Harika bir kaynak maltaya gitmeden önce kesinlikle okunması gerek
Teşekkürler Aslı
Seni ilk burada takip ettiğimi göstermiştim sanırım. Bu sene nerelere gideceğini söyle de ona göre biletimi ucuza alayım?
Bak bu hakikaten doğru! :))) O an yani Malta havaalanında hiç farketmemiştim. bu böyle olmayacak denk getirelim artık bari
Boylesine az ve oz akici usulpla yazilan guzel resimlerle suslenen seyahet makalelerini okumak insani hem bilgilendiroyor hem de eglendiriyor …..
Burda (toronto, canada) Malta asilli yasli komsuma sozkonusu bu guzel makalenizi tercume edip okuduktan sonra bahsi gecen komsumun dile getirdigi sevgi ve memniyeti gorunce mini seyahetnemenizi daha cok sevdim..
Neyse christmas yil sonu tatili icin avrupaya gittitigimde anlattiginiz gibi bu gercekten guzel tarihi ada ulkesini ziyaret etmek ben denize artik farz oldu , diyebilirim simdiden
Güzel yorumunuz ve düşünceleriniz için çok teşekkür ederim. Malta’lı komşunuza da selamlar!
Harika yazı olmuş. Fotoğraflar da mükemmel 🙂 Emeğine sağlık. Ben de gitmek istiyorum.
Çok teşekkürler Beyhan.. Eminim pek yakında orada olursun.. 🙂 Hatta şimdiden iyi yolculuklar dileyeyim bile ben!