Çok hayal edip, hayallerin gerçekleştirilebilecek bir şey olmadığına inanmış bu nedenle de bir takım bahaneler yaratıp hayallerinin üzerini örtmeye pek meraklı bir milletiz. Bahane dediğimiz korkaklıklar kocaman engellerimiz olup, asla aşılamaması için kendimize türlü telkinlerde bulunduğumuz bir hal alıp bizi sarıp sarmalamış adeta. Gezmekten Korkmak da böyle bir şey işte.
Gezmekten Korkmak ve Coşkun Aral
Gezgin olmak, seyahat edip yollara düşmek ve gezmek kadar, insanın içinde var olan “gezgin ruh” ile de çok alakalı bir durum anlatan dopdolu bir eylem. Yani her şeye rağmen “gezmek” ve yine “her şeye rağmen” -gezmek ile ilgili fırsatları yaratmak- ile ilgili.
Etrafta maddi kaynakları sorunsuz ve zamanları bol olan hatta hem ileriye hem de geriye bakıp kaygılanacağı hiçbir durum olmayan gezginler var. Maddi olarak sıkıntıları dağ haline gelmiş ama bu sıkıntılar sarıp sarmalasa da yine zaman sorunu olmayan gezginler olduğu gibi. Örnek mi? Mesela günümüz ekonomik şartlarında işsiz olan gezginler! Ya da gezemediklerinden ruhu gezgin olan işsizler de diyebiliriz.
Seyahat ve Zaman, Para, Ruh İlişkisi
Kimilerinin ise zamanı yok! Bu durumda zaten; maddi durumu iyiymiş veya kötüymüş bunun hiçbir önemi kalmıyor. Hayatı sadece kazanmaya(!) dönük olanlardan bahsediyorum. Hani ne kadar zaman ayırırsa o kadar kazanç sağlayabildiğini düşünenlerden. Ya da buna inanmış olanlardan diyelim! Hak vermek gerekiyor tabii onlara. Çünkü onların yanıbaşlarında, çevrelerinde büyük ve ciddi sorumlulukları var. Senin gibi değil onlar. Yani çokça bahaneleri var. (Sahi ne kazanıyorlardı bunlar?)
Tuzu Kuru Gezginler
Genel bir düşünce hali var bizim dünyamızda. Dünyayı köşe bucak yapanlara ya “tuzu kuru bunun” deniyor ya da “ona çok özeniyorum” diye gıpta edici sözler söyleniyor. Üstelik bu gıpta eden kendisini tutan nedir? onun bile farkında olmadığını bilmeden söylüyor bunu.
Bu bahsi kısacık bir anlatımla çözümleyelim. Öyle ki; her gezgin ruhlu insan “tuzu kuru” değildir. Her gezen insanın da “tuzu kuru” olmadığı gibi. Tabii ki her “tuzu kuru” insanın gezgin bir ruha sahip olmadığı gibi!
Fedakarlıklar Ortaya Hikayeler Çıkarır
Fedakarlıklar, kimi zaman yanına ciddi bir cesaret de konduğunda ortaya hikayeler çıkarır.
Bu hikayelerin ne anlattığı yine bu fedakarlıklarla bahanelerini kenara koyan gezginlerin tercihleri ile ilgilidir. Aklındaki hedefler ve uslanmak bilmeyen hayalleri için neredeyse varını yoğunu harcayan bir insan nasıl bir cesaret ve fedakarlık gösterisinde bulunuyorsa, bütün bir yıl çalışıp kurallara bağlanmış olan “yıllık izin” takvimini bekleyen, hakettiği iznin kendisine verilmiş bir ödül olduğuna inandırılmış bir kişi de -o sınırlı süreye sığdırabildiği- planlarını ve hayallerini gerçekleştirirken aynı cesaret ve fedakarlığı göstermiştir.
Aslında konu çok karışık gibi görülse de bir o kadar da basit. Karıştıran sadece düşüncelerimizdeki farklılıklar. “Ama….” diye başlayan bahanelerimizle birlikte bilinçaltımızda yüklü duran bedenlerimizi terk edememiş atıklar yığını.
Coşkun Aral Ne Güzel Söylemiş
Bir zamanlar gerçekleştirdiği müthiş televizyon programı nedeniyle uzun yıllar “Haberci“ olarak da tanıdığımız, gazeteci, usta bir fotoğrafçı, gezgin ama bana sorarsanız sanırım çok daha fazlası olarak tanımlayabileceğim doluluklar taşıyan Coşkun ARAL, okuduğum bir röportajında çok açık bir şekilde dile getirmişti “gezmekten korkmak” konusunu. “Gezmekten korkmayın, arkanızda bıraktıklarınıza bakmayın” diye. Şöyle de devam etmiş; “Düşünebiliyor musunuz? İlk yurtdışı seyahati yapan padişahımız Abdülaziz. Ondan önce yok. Seferler gezi sayılmaz. Çünkü bizde güven eksikliği var. Gezdiğimizde karşılaşacağımız yeniliklerden ziyade “arkada bıraktıklarımıza ne olacak?” sorusu bizi korkutuyor, gezmekten alıkoyuyor. Halbuki gezmekten korkmayın, arkada bıraktıklarınıza bakmayın. Olay ekonomik de değil. Az kazanarak da gezebilirsiniz. Alman, Amerikalı, Japon saat almıyor, telefonunu yenilemiyor ve geziyor..”
Üstat sözü üzerine başka bir şey söylenmez..
Gezmekten Korkmak nedir, anladık mı?
*Coşkun ARAL fotoğrafı kameraarkasi.org sitesinden alınmıştır.
“Senin tuzun kuru” ve “hayat sana güzel” kadar duymaktan hazzetmediğim başka bir ifade var mı bilemedim. Oysa gezmek sadece cesaret istiyor…
Ne zaman bir yerlere gidip gelsem birileri hep aynı şeyi söyler. Önce yukarıda belirttiğim, hazzetmediğim 2 cümleden biri ile lafa başlar ve “Ben de çok istiyorum, bir dahakine lütfen haberim olsun ve birlikte gidelim” der. Zamanı gelip “haydi!” dediğimde ise; ya zamanı yoktur, ya parası yoktur, ya bilmem kaç saatlik uçuş yolculuğu gözünde büyür, ya orası pistir, ya ne yiyecektir vs vs”
Ama aslında bu mazeretleri sıralayanın hemen her zaman benden çok zamanı da vardır parası da…
Bu da kim gezgindir kim turist tartışması gibi dipsiz bir konu bence. İsteyen ve cesareti olan gider. İsteyen de kalır ve gidene gıpta eder. Aslında etmez de. Çünkü gerçekte istediği kalmak olduğu için kalır. Kalanların pek çoğu da gezenlere herkes gıpta ettiğinden o da gıpta etmek zorunda hisseder:)
Herkes dilediğince mutlu mesut yaşar gider.
Ama lütfen; “Senin tuzun kuru” veya “hayat sana güzel” demeyin bari… Kıskanmayın, çalışın sizinde tuzunuzda hayatınızda öyle olsun, istiyorsanız tabi. İstemiyorsanız da bir susun:)
Fazlasıyla mücadelesini yapıp birşeyler anlatmaya çalışan biri olarak Hem alkışlıyor hemde aslında tek sıkıntının dediğiniz gibi sadece şu cümlede saklı olduğuna inanıyorum..
“Oysa gezmek sadece cesaret istiyor…”
Bu “tuzu kuru” ifadesi ile siz de canınızı sıkacak kadar çok karşılaşıyorsunuz demek ki siz de değinmişsiniz. Ben de bir yazımda dile getirmiştim bu anlamsız tabiri ve başkalarını suçlayarak kendini sıyırma çabasını.
Peki biz gerçekten ne zaman bu kadar tüketim çılgını olduk? Kıytırık bir kol saatine milyarlar sayılabiliyor ama kimse kendine yatırım yapmak istemiyor gibi görünüyor.
Elinize sağlık. Çok güzel dillendirmişsiniz.
Kesinlikle belirttiğiniz gibi!. Hatta neredeyse artık”oh! Hayat sana güzel” havasında ki söylemler bile bıktırdı!. Oysa ki en tuzu kuru olmayan insanlardan biriyim. Neyse!..
Ben teşekkür ederim değerli yorumunuz için!.
zaman her daim ileriye akıyor ise hayatın da her daim ileriye yönelmesi kadar normal ne var. tabii ki geride kalanlar değil ileride olanlarla ilgilenmeli insan. cesaret ister fakat imkansız değil.