Örme Dikilitaş ya da Konstantin Dikilitaşı olarak bilinen gizemli eser İstanbul’un en sır dolu sembollerinden biri.
İstanbul‘un, günümüzde “tarihi yarımada” olarak anılan ve her adımı binlerce yıllık geçmişe sahip olan noktaları barındıran alanı anlatmak gerçekten hiç de kolay değil. Tarihi yarımada bölgesi öylesine çok detay, hikaye ve bugüne ulaşanlardan çok daha fazla kaybolmuş yapı, eser ve detay barındırıyor ki, her biri için sayfalar ayırmak gerekiyor.
Örme Dikilitaş İstanbul’un Sembollerinden
Tarihin en büyük imparatorluklarından biri olan Roma İmparatorluğu‘nun hükümdarı Büyük Konstantin (I. Constantinus) İstanbul’u Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti ilan ederek ismini Nova Roma olarak adlandırmasının ardından bugün Sultanahmet Meydanı olarak bildiğimiz alana bir Hipodrom inşa ettirdi.
Sultanahmet Meydanı’nın altında kalan birçok kalıntının dışında, şu an meydanda bulunan dikilitaş ve sütunlar ile birkaç tarihi yapı işte bu Hipodrom’un ortasında yer alan ve yarış pistini ayırma bariyeri olarak kullanılan ve “spina” olarak isimlendirilen bölümün üzerinde bulunan anıtlardan geriye kalanlar olarak İstanbul‘un sembolleri arasında yer alıyor.
Hipodrom’un görkemini artıran spina üzerinde Roma İmparatorluğu’nun güç ve kuvveti ile zenginliğini ifade eden süs ve gösteriş amacıyla konulmuş daha bir çok eserin olduğu biliniyor olsa da, günümüze sadece Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş ulaşabilmiş.
Yani Örme Obelisk ya da Örme Sütun da denilen yapı, buradaki hipodromun ve Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşıyan en eski üç anıt arasında bulunuyor da diyebiliriz.
Örme Dikilitaş’ın Özellikleri
Örme Dikilitaş, değişik ölçülerde yontulmuş taşlardan örülerek meydana getirilmiş br eser.
Tam 32 metre yüksekliğindeki yapı, temelindeki üç basamaktan sonra gelen mermer kaide üzerine kurulmuş.
Bu mermer kaidenin bir kenarı üzerinde 6 mısralık bir kitabe bulunuyor. Grekçe olarak yazılan bu kitabede; “Bu dört köşeli heybetli ve harika anıt, zamanla harap olmuşken, şimdi İmparator Konstantinos ile devletin şanı olan oğlu Romanos tarafından önceki görüntüsüne nispetle daha iyi duruma getirildi. Rodos kolosu harikulade idi, bu bronz anıt ise hayranlık yaratmaktadır.”
İşte yapım tarihi tam olarak bilinmeyen Örme Dikilitaş’ın aynı zamanda Konstantin Sütunu olarak da anılmasının sebeplerinden biri VII. Konstantin tarafından onarılmış olmasıdır.
Örme Dikilitaş Sadece Taş Bir Sütun Değildi
Örme Dikilitaş günümüzde her ne kadar taş bir sütun olarak bilinse de, İstanbul’u 57 yıl boyunca harap eden 1204 yılındaki Latin istilasına kadar pirinç ve tunç levhalar ile kaplı olduğu ve sütunun tepesinde de tunç bir küre olduğu biliniyor. Bu levhaların üzerinde VII.Konstantin’in babası olan I. Basileios’un savaş başarılarının kabartma tasvirleri bulunuyormuş.
Latin istilası sırasında bu pirinç ve tunç levha ve plakalar ile birçok heykel, eser ve süsleme sökülerek eritilip sikke yapımında kullanılmış. Kaynaklarda pirinç levhaların güneş ışığında altın gibi parladığı ve ışıldadığı, bundan dolayı altın sanılmasından dolayı söküldüğü sanılıyor.
Bir rivayete göre de bu levhaların her birinin üzerine çakıldığı taşların ülkenin çeşitli yerlerinden getirildiği ve getiren romalı asker ve subayların isimlerinin bu plakalar üzerinde yazıldığı anlatılır. Sütunun ve kaidesinin üzerinde, plakaların taşlara çakıldığı yerlerde oluşan çivilerin birleştirme izleri ve bu çivilerin neden olduğu oyuklar görülebiliyor.
Peki Ya Tılsım?
Dönemin İstanbul‘u ya da daha doğru bir deyiş ile o zamanki ismiyle Konstantinopolis kenti, pagan döneminden başlamak üzere şehirdeki birçok yapıya çeşitli anlamlar kazandırmıştı.
Roma döneminde İstanbul’da bulunan yapılardan özellikle sütunların, şehri koruma amaçlı tılsımlara sahip olduğu ve her birinin kenti koruyan değişik özellikleri olduğuna inanılıyordu.
Savaş, doğal afet, hastalık, zararlı hayvanlar gibi birçok tehlikeden koruduğuna inanılan bu sütunlara olan batıl inançlar, İstanbul’un fethinden sonra da devam etmiş.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “İstanbul’un içinde ve dışında olan acayip ve garip tılsımları bildirir” başlıklı bölümünde İstanbul’u koruduğuna inanılan 17 sütun ve bunların tılsımları anlatılır.
Örme Dikilitaş’ın da İstanbul’u depremlerden koruduğuna inanılıyordu. Evliya Çelebi bu konu hakkında şunları yazmış; “Konstantin, hükmü altındaki padişahlardan ellerindeki kalelerin ve büyük şehirlerin sayısı kadar renk renk taşlar istetmiş. Üç kere yüzer bin taş gelince At Meydanı’ndaki alana dağlar gibi yığılmış. İyi bir mimarbaşı tarafından ortaya dikilen tılsımlı bir demir milin dört tarafına dökülen taşların tam tepesine de hamam kubbesi kadar bir mıknatıs konmuş. Bu mıknatıs sayesinde demir mil çekilmiş. Etrafı renk renk taşlardan oluşmuş bu kule sayesinde şehir depremlerden korunurmuş. Kuleyi inşa eden Uryarin isimli bir mimarmış. Kendisi Ayasofya’yı yapan Ağranos Mimar’ın oğluymuş ve kulenin ortasındaki milin tam dibine gömülüymüş.”
Osmanlı döneminde ilk zamanlar özellikle gençlerin akrobatik maharetlerini ve cesaret gösterilerini sahneledikleri yer olan Örme Dikilitaş’ta, cesaretli ve yetenekli gençler sütuna tırmanarak kendilerini kanıtlamaya çalışırlarmış.
Sultanahmet Camii’nin inşası ile zemin seviyesinin yükselmesi sebebiyle sütunun kaide kısmı toprak altında kalmış. 1856 yılında Charles Newton tarafından, meydanda bulunan diğer eserler, Yılanlı Sütun ve Dikilitaş’la birlikte Örme Dikilitaş’ın da çevresi kazılarak kaidesi ortaya çıkarılmış ve etrafı bugün de görülen alanlarıyla korkuluk yapılarak çevrilmiş.
Örme Dikilitaş’ın en son restorasyonda kullanılan taşların rengi ve “yeni” hissi veren görüntüsü oldukça eleştiri konusu olmuştu.
Örme Dikilitaş Nerede ve Nasıl Gidilir?
Örme Dikilitaş’ın da yer aldığı hipodromun spina kısmında bulunan İstanbul’un en eski sembolleri arasında yer alan sütunlar, tarihi yarımada olarak tanımlanan alanın da bulunduğu Fatih ilçesine bağlı Sultanahmet Meydanı’nında yer alıyor.
Bu alana en kolay ulaşım yolu toplu taşıma araçlarıyla gerçekleşiyor. Bağcılar-Kabataş Tramvay hattı duraklarından Sultanahmet durağında indiğinizde meydana çok kısa bir yürüyüş mesafesinde olduğunuzu söyleyebiliriz.
Örme Dikilitaş’ın da bulunduğu tarihi meydana eğer Anadolu yakasından geliyorsanız; Üsküdar veya Kadıköy’den Eminönü vapuru ve ardından tramvaya aktarma veya Marmaray hattı ile Sirkeci istasyonuna gelerek yine aynı tramvaya aktarma yaparak ulaşabilirsiniz.
Burada bulunan noktaların tamamını gerçekten hakeden bir şekilde gezmek ve hissetmek için sadece 1 günün yeterli olmayacağını göz önüne almanızı tavsiye ederiz.