Polonya, seyahat eden birçok kişi için, biraz Varşova, biraz Krakow olarak akıllarda kalıyor genelde. Polonya’da gezilecek yerler de, daha çok buralar ile çevreleri olarak anlatılıyor.
Ancak başkent Varşova‘dan çok uzak, Krakow’dan ise yaklaşık bir buçuk saat mesafede bulunan ve Polonya’nın gözde bir kış sporları / kayak merkezi olan Zakopane de mutlaka görülmesi gereken yerler arasına alınmalı.
Zakopane’ye Nasıl Gidilir?
Zakopane’ye, Polonya’nın birçok şehrinden ulaşabilirsiniz. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Varşova’ya daha uzak olan Zakopane, Krakow’a daha yakın bir konumda yer alıyor.
Biz Zakopane’ye Varşova’dan kendi aracımızla ulaşmayı tercih ettik. Varşova – Zakopane arası yaklaşık olarak 410 kilometre. Yani molalar dahil 6 saate yakın Polonya yollarında araç sürmeniz gerekiyor.
Araba dışında Zakopane’ye ulaşmak için en mantıklı yol tren ile yolculuk yapmak görünüyor.
Zakopane’ye ulaşım için günde iki kez Varşova’dan karşılıklı tren seferi yapılıyor. Gece olan seferi tercih ederseniz, hem konaklamayı trende yaparak hesaplı davranmış oluyorsunuz, hem de size ek bir zaman kalıyor.
Ancak bu yolları yapmayayım, direkt uçakla Zakopane’ye geleyim derseniz, o zaman Krakow‘a uçmanız gerekecek.
Krakov’dan Zakopane’ye yaklaşık 1,5 saatte çeşitli vasıtalarla ulaşabilirsiniz.
Polonya’da Karayolları İle Ulaşım
Polonya yolları (kendi bahsettiklerine göre) inanılmaz bir değişim geçirerek yenilenmiş. Ama şöyle belirtelim bizim izlemimize göre yollar oldukça kötü. Hatta öyle ki, bizim yaklaşık yirmi yıl önceki yollarımız gibi. Her yer yama dolu. Duble yol ayrımları bazı yerlerde yeni yeni yapılmış. Yol üzerinde keyif yapılacak yer sayısı da neredeyse yok denecek kadar az.
Ancak Polonya’da yolda olmak, çok iyi gözlem fırsatı sunuyor. Yol boyunca halkın yaşam biçimi şehirlere göre öyle değişiyor ki, bunu hemen farkedebiliyorsunuz.
Büyüklü küçüklü tüm yerleşim yeri girişleri ve çıkışları ile kiliselerin tamamı Polonyalı eski Papa, II. Jean Paul’ün resimleri, kabartmaları ve papalığın yani Vatikan’ın, sarı beyaz bayrakları ile dolu. Jean Paul bir gurur kaynağı buralarda. Varşova’da çok da fazla farketmediğimiz din etkisi, iç kesimlerde gerçekten göze çarpıyor.
Sert iklimin de etkisiyle Slovenya sınırına doğru ilerlerken, sadece İsviçre’de rastlayacağımızı düşündüğümüz hayvancılıkla ilgilenen kasabaları, yaşayanlarını, birbirinden sevimli ve temiz(!) koyun sürülerini hızlı hızlı koştururken görüyorsunuz. Gerçekten nefis görüntüler.
Ancak yolun sadece küçük bir bölümünün böylesi görüntüler içerdiğini belirtelim. Büyük çoğunluğu çok da keyif vermeyen tatsız bir güzergah!
Zakopane Yolu Üzerinde Krakow
Zakopane yolunda, (harika ve mutlaka görülmesi gerekli bir şehir olan) Krakow’dan geçiyoruz.
Krakow, hem hareketli yaşantısı hem de tarihi ve olağanüstü yapıları ile büyüleyici bir şehir. Başka bir zaman onu da anlatırız.
Yol kenarlarında başlayan ıssızlık hissi veren görüntüler, ağaçların değişen yapısı, bulutlara yaklaşıyor hissi ile yer yer oluşan sis çöküntüleri, Zakopane’ye gelmek üzere olduğumuzu hatırlatıyor.
İşte tam da bu sırada olağanüstü bir mimari başlıyor. Ağaçlardan ve taşlardan yapılmış evler dışında başka bir yapı yok gibi etrafta. Masal dünyası gibi sanki.
Zakopane’nin Masalsı Dağ Mimarisi
Belki de mevsimin özelliği ama hafiften kar atıştırmasına rağmen henüz yerlerde kar göremedik.
Zakopaneliler de mevsimlerin anormalliğine bağlıyorlar bu durumu. Ancak bu puslu hava ile ağaçlar ve bu ağaçtan evlerle sıra sıra oluşmuş sokaklar gerçekten birer harika!
Yok yok hatta inanılmaz!
Bu evlerin birçoğu haftalık, onbeş günlük veya aylık gibi periyotlarda ve oldukça uygun fiyatlarla kiralanabiliyor. Gelecek sefer mutlaka yapılması gereken şeyler listesine hemen ekledik tabii ki bunu. Kim bilir? Belki bir gün gerçekleştirebiliriz!
Evler genelde iki katlı, ağaçtan ve bahçeli. Kiralık evlerin eşyaları, her odasında şöminesi, bahçesindeki odunluğun mükemmel görüntüsü ile hazılanmış odunları ve kayak malzemelerinizi bırakabileceğiniz bölümlere kadar birçok olanağı bulunuyor. Bu evler de kesinlikle kalınmalı!.
Zakopane, Polonya’nın kış sporları merkezi ve dolayısı ile kış turizminden nasibini fazlasıyla almış.
Ancak bize sorarsanız (hatta bizden öncede çok kişiye de sormuşlardır sanırım!) yaz aylarında da buranın tadı bambaşka olur gibi!
Tatra denilen ve bizim Karpatlar olarak bildiğimiz dağların eteklerinde yer alan Zakopane’yi bu kadar uzun anlattığımıza bakmayın. Aslında merkezi 2-3 saatte gezilebilecek küçücük bir kasaba Zakopane.
Oscypek Yemeden Dönmeyin!
Öğle saatlerinde vardığımız bu masalsı kış cennetinin, yolda yediğimiz fast food ziyafeti(!) sonrasında açlığımızı artırdığını hissedince arabayı park edip, yürümeye başladık.
Bu sırada önce kokusunu duyduğumuz ve neredeyse sokaklarda her yerde bulunan peynir satıcılarının arasında ızgara üzerinde kızartılıp, reçel ile birlikte verilen “Oscypek“ isimli nefis bir aperatif öylesi lezzetli geldi ki! Onu satan her tezgahın önünde atıştırmaktan kendimizi alamadık.
Kısa bir açlık bastırma turunun ardından misafir olacağımız restorana gittik. “Czarci Jar” isimli, oldukça heybetli ve klasik doğu blokunun büyük ancak bölüm bölüm yapılan restoranlarına çok iyi bir örnek burası.
Restoranın iç döşemeleri tamamen ahşaptan oluşuyor. İçeride sürekli yanan birkaç şömineyle harika bir ortam var. Şöminelerden birinin etrafına oturup kendimizi yerel Polonya halk mutfağına bıraktık!
İlk olarak “Moskole” isimli, önce pide benzeri bir hamur işi sandığımız ancak aslında patates ile yapılan mükemmel bir lezzet geldi.
Moskole, kıtlık dönemlerinde ve özellikle birinci dünya savaşında Ruslar tarafından yenilen tok tutma amaçlı, basit ve geleneksel, ancak besleyici ve lezzetli bir dağ menüsü başlangıcı.
Yanında tereyağı ile kavrulmuş mantar harika gidiyor. Gerçekten çok basit ama enfes bir lezzet.
Sonrasında tabii ki et ağırlıklı olan bir “ortaya karışık” durumu ile açlığımızı iyice giderdik.
Aslında bu kadar güzel yemek ve şömineli ortam ile insan bir kenara çekilip birazcık kestirmek istiyor ama maalesef zamanımız kısıtlı!
Şimdi Sıra Zakopane’yi Keşifte!
Kasabada hayat “Krupowki“ isimli cadde de dönüyor. Restoranlar, sokak satıcıları, alışveriş dükkanları ve barlar ile neredeyse tüm eğlence yerleri bu cadde boyunda dizilmiş gibi.
Hemen ilerisinde halk pazarı tarzında tezgahlardan oluşan bir kalabalık gözümüze çarptığından oraya doğru ilerledik. İyi ki de ilerlemişiz çünkü nefis bir yer burası.
Pazarda en çok dikkat çeken ürünler; kürk ve post ile yapılmış bir çok giyim ve süs eşyası ile silahlar! Özellikle geleneksel ve çok etkileyici olan gerçek ortaçağ silahları çok görkemli.
Burası Alaska veya Kanada‘da yerel bir eski zaman pazarı görüntüsünde.
Kaptan Swing’in kürklü şapkasına benzer şapkaları takıp biraz Ontario Kurtları’nın lideri rolünü oynayıp, soğuktan donma noktasına gelmemek için yürümeye devam ettik.
Kış olimpiyatları adaylığı ve şampiyonalar için yapılmış olan kayakla atlama pisti önünde yer alan dükkanların birinde oturup bir şeyler içip içimizi ısıtma girişimimiz ısıtamamakla sona erdi.
Çünkü dışarı çıkıldığı an, öylesi bir titreme geliyor ki bu satırları yazarken bile titreme hala devam ediyor!
Zakopane Geceleri
Zakopane akşamları çok hareketli ve çok keyifli bir yer. Akşam yemeği ve konaklama adına bir kaç tavsiye vermek gerekirse, Czarny Staw ve Kolorowa restoranlarını deneyebilirsiniz.
Restoranların neredeyse hepsinde eğlence ve müzik yer alıyor ve geç saatlere kadar devam ediyor.
Kaldığınız yere gitmek için, sıcak şarap ikramı yapılan ve yün battaniyeleri üzerinize çekip oturacağınız faytonları denemek ise en keyifli anlardan biri.
Bu arada fiyatların Avrupa’daki bir kış sporları merkezinde asla olmayacak kadar uygun olduğunu söylemekte fayda var. Votka ise üzerine biraz daha para ekleyip su alabileceğiniz kadar ucuz!
Bu nedenle “aman dikkat!” diyoruz!
Konaklama için çeşitli bütçelere göre birçok seçenek bulunuyor. Biz misafiri olduğumuz Belvedere Oteli‘nde kaldık.
Belvedere, çok güzel ve üst sınıf bir dağ oteli. Ancak kiralık evlerde aklımızın kaldığını söylemeden geçemeyeceğiz!